Merhaba torcular,

Gündemi seçimler almış götürmüş, ama size daha önce dediğim gibi burada seçimi kenara itip yanından hayata bakacağız.

Büyük bir bilim adamı der ki “organizma yüksek demokrasi ile yönetilir.” Demokrasinin de yükseği olur mu demeyin. Her şeyin bir ayarı olduğunu varsayın. Demokrasinin de düğmesi alçağa yükseğe ayarlanabilir. İnanmazsanız 12 Eylül sonrası olayı normalize eden “demokrasinin ayarı bozulmuştu” şeklindeki açıklamalara bakın. O zaman soran olmadı “yükseldi mi, alçaldı mı?” diye, ama darbecilerin ayar düğmesini kıstığı kesin. Konuyu dağıtmadan gelelim organizmanın yüksek demokrasi ile nasıl yönetildiğine.

Bu işin temelinde yatan aslında ciddi bir iletişim ağı. Bu ağ her bir organın ve yapının birbirinden haberdar olmasını sağlar. Yalnız şuna dikkat edin; “birbiriyle iletişim halinde olma”. Yani biri sizinle ilgili bilgilerin hepsine sahipken sizin “mal” yerine konulduğunuz bir haber ağı değil. Ayak parmağı örneğiyle açıklayacağım canlarım; “parmak neden haberdar olacak, neye haber verecek?” dediğinizi duyar gibiyim. Hemen deneyelim; çoraplarınızı çıkartın, gözlerinizi kapatın ve iki ayağınızın başparmağını birbirine değdirin, hatta birbirinden uzaklaştırıp tekrar değdirin. Oldu değil mi? Sapma yok, eğer var ise vücudunuzun demokrasi ayarı normalin altına düşmüş demektir. En azında iletişim ağında bir pislik olabilir, birisi haberi çarpıtıyor olabilir. Peki, parmaklar biri birini nasıl buldu? Tabii ki yüksek demokrasi ile. Eğer birbirlerine saygıları olmasaydı, birbirlerinden gelen habere göre hareket etmeselerdi siz o parmakları zor buluştururdunuz. Acaba “işin temel yasası ne?” diye düşünsek nasıl olur. Organizmadaki yüksek demokraside temel yasa “karşılıklı saygı” diyebiliriz, yani ciğer böbreğe, böbrek beyine, beyin bağırsağa saygı duyar. Onlardan gelen haberi ciddiye alır ve ona göre davranır, diğerinin zararına bir iş yapmaz. Örnek; kandaki şeker mi düştü, haber beyine gidince mideye mesaj atılırken bir taraftan da ayaklar haberdar edilerek ayağa kalkılıp mutfağa doğru yürünmesi sağlanır. Yani “şeker düştü, yürüyün arkadaşlar” deyip hep birden seferber olunur. Karaciğer ve kaslar cebindeki şekeri çıkartıp piyasaya sürer, “bana ne ya!” demez. Saklayıp karaborsa olarak piyasaya sürmez. Yemeği yediğinizde ise kandaki, yani piyasadaki şeker artar, ancak hücrelerin, yani vatandaşın bunu alması için insüline-paraya ihtiyaç vardır. Pankreas hemen bunu salgılar ve şeker hücrelere ulaşır. Ancak yüksek demokrasi çalışıyor ise bu dediklerimiz gerçekleşir. Demokrasinin ayarı düştüğünde insülin azalır, yani ücretler düşer piyasa şeker içinde yüzerken vatandaş açlıktan ölür. Şeker hastalığı böyle bir şey, ücretler azalınca da olunan şey yine hastalık aslında, ama bu sefer organizma toplum ve hastalık toplumsal. Ancak beyin hücreleri biraz özeldir, insülin olmadan doğrudan şekeri kandan alabilir, yani baştaki idareciler, meclis üyeleri gibi. Asgari ücret ne olursa olsun onlar şekeri istedikleri kadar götürür.

Yeniden ayağa dönelim, şeker hastalığının ilk etkilediği yapılardan birisi de sinir sistemidir. Sinirlerin beyine duyu taşıması bozulur bu dönemde. Yani başın ayaktan haberi olmaz, yaralandı mı, ezildi mi bilmez. Bilmediği için de ayak perişan olur ama ne fayda. İşte toplumsal diyabette de durum bu. Şeker hastalığı bir başladı mı ayakların feryadını baştakiler duymaz olur. Bu durum baştakilerin, kellelerin de işine gelir, bir yerimiz ağrısa ilk iş ağrı kesici almak değil mi? Ağrı dinince kelle rahat eder. Demek ki ağrı önemli, ağrı çeken feryat eder, bağırır. Ağrı yok ise kelle mutludur, ama ayak kangren olmuş ne fayda…

Kelle, yani baş; paça, yani bacak. Paça çorbası denir ama aslı bacak ve ya ayak çorbasıdır, bacağın asıl adı paçak olduğu için çorbanın adı oradan kalmış. Bir son söz diyecek olursak, kellenin paçaya, paçanın kelleye saygısı önemli canlarım. Birbirini dinlemeli, birbirini anlamalı ve saygı göstermeli, aksi durumda hastalık ortaya çıkar. Kelleler der ya “ayaklar baş oldu”. Yanlış bir yorum, ayaklar da kellelerle eşittir. Ayaksız kelle yerlerde yuvarlanır, kelle de bunu yere düşünce anlar ne yazık ki.

Ayrıca paça çorbası kelle çorbasından daha sağlıklıdır. İhmal etmeyin, ayda bir iki kez pişirin, en az iki saat kaynatın, içindeki kollajenin farkına varın, ayaklarınıza iyi gelir.

Ahkam KESEN

 

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…