Octavia Butler’dan Tolstoy’a ünlü yazarlar eserlerinin bazılarından rahatsızlık duyuyordu. Hatta Nathaniel Hawthorne sevmediği kitaplarını yaktı.

Eğer tanıdığınız bir yazar varsa, neredeyse herkesin kendi yazdığı metinlerden nefret ettiğini bilirsiniz. Defalarca yazılan taslaklar, sonu görülmeyen romanlarla son bulunca yazı tipinden karaktere birçok şey sorgulanıyor. Ancak bazı yazarlar beklenmedik bir şekilde, eserleri yayımlandıktan sonra onlardan nefret ediyor, pişmanlık duyuyor ya da onları reddediyor. Örneğin Kurt Vonnegut, Palm Sunday’de daha önce yazdığı kitaplarına A’dan D’ye notlar verdi. W. H. Auden birçok şiirine sırtını çevirdi. Aşağıda eserlerinden nefret eden yazarların listesine ulaşabilirsiniz:

Survivor (Hayatta Kalan), Octavia Butler, 1978

Survivor Butler’ın üçüncü eseri ve aynı zamanda Patternist dizisinin üçüncü romanıydı. Dizinin geri kalanı tekrar basılsa da Butler, bu romanının basılmasını önledi. İmza günlerinde bu konuyla ilgili konuşmak dahi istemedi. Kitaba “Benim Star Trek romanım” olarak hitap etti. Günümüzde baskısı bulunmayan kitabın ikinci el kopyalarının tanesi 175 dolara satılıyor.

The Wind from Nowhere (Hiçbir Yerin Rüzgârı), J. G. Ballard, 1961

1975 tarihli röportajda Ballard ilk romanını ihtiyaç duyduğu para ve ün için yazdığını itiraf etti: “İşimi bırakmak istedim, anlıyorsunuz ya. Aralık 1956’da ilk öyküm yayımlandı. Beş yıldır bilim kurgu hikâyeleri yazıyordum ve birçok kısa öykü ortaya koydum. 1967 yılında gittiğim bilim kurgu kongresinden sonra boşluğa düştüm. Kişisel olarak algılamayın, ama devir değişti ve bu durum beni soğuttu. Bir buçuk yıla yakın hiçbir şey yapmadım. Sonra yeniden başladım ve birkaç tane daha öykü yazdım. Beş yıl sonra yaşlandığımı fark ettim. Üç çocuğum vardı, otuz yaşlarındaydım ve bir yere varamayacağımın farkına vardım…. Yapmam gerekenin her şeye son verip tam zamanlı bir yazar hâline gelmek olduğunu biliyordum. Akşamları 8’e kadar eve gelemediğimden asla ciddi bir roman yazamayacağımı biliyordum. Ancak yakında tatilim başlıyordu ve karım “Neden iki haftada bir roman yazmıyorsun?” diye şaka yaptı. Mantıklı olduğunu düşündüm…. Çok para kazanamasam bile satabileceğim bir roman yazdım.”

The Spy Who Loved Me (Beni Seven Casus), Ian Fleming, 1962

Açıkçası Fleming en azından başta bu romanı beğendi. Sonra eleştirmenlerin yorumlarına maruz kaldı ve o kadar üzüldü ki kitabı reddetti. Kitap, James Bond romanlarının geri kalanından ayrılıyor: Bu sefer hikâyeyi bir kadın anlatıyor ve James Bond çok daha sonra beliriyor. Fleming yayıncısına romanın yayımlanmasından üç gün sonra şöyle yazdı: “Ben dahil olmak üzere hepimiz James Bond dizisini hafife aldık. Bir iki istisna dışında ilk dokuz kitap genellikle iyi eleştiriler aldı. Ancak bu kitabın incelemelerinde hoşnutsuzluk seziyorum. Bu durum size şimdi açıklamam gereken kitabı yaratma süreci nedeniyle beni şaşırttı. Yetişkin okurlar için tasarlanan polisiye romanlarımın okullarda okutulmasına ve James Bond’u kahraman olarak saymak yerine işini düzgün yapan bir profesyonel olarak görmeme rağmen gençlerin James Bond’u kahramanlaştırmasına şaşırdım. Bu yüzden, yanlış anlaşılmaları ortadan kaldırmak için bu romanı yazdım…. Daha önce yazma nedenlerimi açıklamak için uğraşmadım ve şimdi bunu yapıyorum, çünkü denememde bir şeyler ters gitti ve istediğim şeyin tam tersini yaptığım için eleştiriliyorum. Durum böyle, daha sonra anlayışlı incelemelere denk gelebiliriz, ancak bu kitabımın mümkün olduğunca kısa bir ömre sahip olmasını diliyorum ve sizin de bu konuda bana yardımcı olmanızı rica ediyorum. Şu anki baskı tükendikten sonra tekrar basılmamasını istiyorum.”

Fleming sonunda film haklarını sattı, ancak tuhaf bir şekilde sadece dizinin başlığının kullanılmasına izin verdi. Hikâyedeki öğelerin hiçbirinin kullanılmasına olanak vermedi. Yine de dizideki karakterlerden biri farklı bir isimle filmlerde belirmeyi başardı.

Otomatik Portakal, Anthony Burgess, 1962

Fleming gibi Burgess de romanının içeriğinden değil, ona olan kültürel tepkilerden hoşlanmadı. D.H. Lawrence’ın biyografisi Flame into Being’de Burgess Lady Chatterley’in Sevgilisi romanını Otomatik Portakal ile karşılaştırdı: “Hepimiz ünü kötü şöhrete dönüştürme arzusundan mustaribiz. En çok bilinen kitabım yazmayı inkâr ettiğim romanım. Çeyrek asır önce üç hafta içerisinde yazılan akıl oyunu, seks ve şiddeti yücelten filmin malzemesi oldu. Film kitabın yanlış anlaşılmasını kolaylaştırdı ve bu yanlış anlaşılma ölene kadar peşimi bırakmayacak. Aynı şey Lawrence ve Lady Chatterley’in Sevgilisi için söylenebilir.”

1986 Amerikan basımının girişinde Burgess “Kitap ahlaki bir ders de veriyor: Ahlaki seçimin geleneksel önemi. Sanatsaldan çok didaktik olan Otomatik Portakal’da bu ders, saklamış olmama rağmen göze batıyor. Yazarın işi vaaz vermek değil, göstermektir.”

Yazının tamamını BURADAN okuyabilirsiniz.

Kaynak: OGGİTO   (Çeviren: Aslı İdil Kaynar)

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…