Özgür Denizli

Türkiye ekonomisi sanki sınıfsız, tarihi süreçsiz, tarafsız bir alanda işliyor! – Erhan Bilgin

Kendisini Marksist addeden veya sol siyasetin Marksist diye kabul ettiği iktisatçı taifesinin analizlerinde sınıfların mücadelesini temel almaları gerekir. Bu bağnaz bir ideolojik mecburiyet değildir

Dünya kapitalizminin zayıf halkası, Türkiye ekonomisinde kriz derinleşiyor. İktisatçılar yığını kriz diye haykırıyor, ama Rosa Luksemburg’un belirtiği gibi “İçi boş cümle yığını ve safsatadan başka bir şey olmayan” ifadeleriyle.

Türk iktisatçılarının (Aslında, bunların büyük çoğunluğuna sevgili Ahmet Nesin’den ödünç aldığım bir sıfat eki ile “iktisatçı-msı” demek daha doğru olurdu) kahir ekseriyeti güncel ekonomiyi “teknik bir alanmış” veya “tarafsızmış” gibi inceliyor. Marksist olduğunu iddia edeninden, burjuva iktisat okullarını ayırt edecek kadar bilgisi olanına… Şirket analistinden sendikalarda kurs veren akademisyen iktisatçısına kadar…

Bu teknik (ve tarafsız) gibi sunulan alanda, işçi sınıfından ve sermaye sınıfından, kısacası  sınıflardan eser yok.

Yahu, sadece tarih mi sınıflar mücadelesinin ürünüydü? Peki tarihteki sınıflar neyin ürünüydü? Maddi ürünlere göre, bu ürünler üzerindeki tasarruflarına göre tanımlanmıyorlar mıydı? Ve de bazen yanlış iktisat politikası izliyor diye, bazen de yol yordam gösterilen devlet (ve onun komitesi hükümet) sınıflar mücadelesi alanına özgü bir aygıt değil miydi? En vasat bir iktisat makalesinde bile sınıfların talepleri, ihtiyaçları, beklentileri, devletin kritik rolüne değinmek gerekmez mi?

Ülkenin liberal, burjuva sol, hatta Marksist olduğunu iddia eden (veya sol siyasetin Marksist sıfatını yakıştırdığı) iktisatçıların yazdıklarını okursak, sanki “Türkiye’de sınıflar mevcut değil” gibi bir sonuç çıkıyor. Halbuki “İktisat nesneyi değil, insanlar arasındaki ilişkileri ve son kertede sınıflar arasındaki ilişkileri inceler.” (F. Engels, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Önsöz’de)

Şu yakın zamanda yazılan bazı makalelerin başlıklarına bakmak yeterince fikir verebilir:

“Alaturka ekonomi yönetimiyle bu kadar/ Finansal göstergeler alarm veriyor/ Enflasyon coştu/ Çözüm için paket lazım/ Kırılganlıklar ve bağımlılıklar artarken/ Ekonomik seçenekler daralıyor/ Açık vermeden büyüyemeyen ekonomi/ IMF’den önce son çıkış/ Ekonomik ve siyasi riskler…”

Burjuva iktisatçılarının, analizlerinde sınıflar mücadelesini yok saymaları, cehaletten daha çok ideolojik bir tutum, bir sınıf tavrı ve sorumluluğu. Hatta varlık nedenleri…

Gel gelelim, kendisini Marksist addeden veya sol siyasetin Marksist diye kabul ettiği iktisatçı taifesinin analizlerinde sınıfların mücadelesini temel almaları gerekir. Bu bağnaz bir ideolojik mecburiyet değildir. Bu zorunluluk, ekonomik ilişkileri örtüp, gizleyen yüzeye yansıyan olguları aşmak, ve böylece “iktisadi gerçekliği” ortaya koyabilmekten ve iktisadi süreci maddi ve  tarihi yasalarıyla inceleme gereğinden kaynaklanır.

Bu taifenin analizlerine bakınca “Marksist olmanın ayırt edici yanı nedir?” diye sormadan edemiyorum. Veya “Bu iktisatçılar Marksist değil” kanaatine varıyorum. Veya iyi niyetle “Türkiye’de iktisat alanına henüz Marksizmin girmemiş olduğuna” kanaat getiriyorum. Dördüncü bir seçenek daha var, belki de Türkiye’deki sıkıntı Marx’ın, Kapital’in ikinci baskısına yazdığı önsözde belirttiği gibi, “Kapital’de kullanılan yöntem[in] (…) pek az anlaşıl[mış olması]”

Şöyle bir çelişki de var: Bunların birçoğunun yazdıkları, üslup bakımından “Kapsamlı bir düşünce ürünüymüş izlenimini de verir. Fakat yakından bakıldığında şaşılacak kadar sığ bir anlayış ve metot içeriyor.”(Fügen Eryılmaz, Kapitalizm ve Ulusal Ekonominin Dönüşümü, Belge Yay, 1993)

Materyalizmin kanunlarını sığ biçimde yorumlarsak, işçi hareketi yükselmeden Marksizmin (dolasıyla da ve Marksist iktisadın) canlanamayacağı gibi verimsiz bir sonuca ulaşabiliriz. Burada imdada diyalektik yetişecektir. Fikirlerin maddi gücü ve ilerletici yanı olduğunu, dolayısıyla işçi sınıfını harekete geçirici işlev görebileceğini ve hızla cisimleşeceğini de hatırlatacaktır. Ayırca gelişmenin aritmetik değil, sıçramalar halinde olabileceğini de ima edecektir.

Meseleyi birkaç makale ile incelemeye devam edeceğiz.

Kaynak: Sendika.org

Exit mobile version