İzmir’de kâğıt toplayıcılığı yapan Şahin Kaya[1] ile geri dönüşüm işçiliği üzerine konuştuğumuz söyleşimiz, bizim için de beklenmedik ayrıntılarla dolu bir söyleşi oldu. Üniversite mezunu olan Kaya, 1994 krizinden sonra mesleği olan inşaat teknikerliğini bırakıp hurdacılık yapmaya başlamış. Sosyal hakların tamamen törpülendiği, emekçilerin acımasız pazar koşullarında emeklerini satmaya zorlandıkları ekonomik koşullarda Kaya’nın kayıtdışı geri dönüşüm işçiliği konusundaki çok olumlu sözleri aslında bizleri şaşırtmamalı. Meslek edinmek amacıyla üniversiteye gidip işsiz kalan mezunlarla, şehrin en zor işlerini yapan, Kaya’nın sözleriyle yeri gelince “evsizlerin” yeri gelince “çaresizlerin” işi olan kâğıt toplama işini yapan emekçilerin arasındaki sınır aslında bu kadar geçirgen. Kaya’nın özellikle sağlık konusundaki sorularımıza verdiği cevaplar, Türkiye’de emekçilerin sağlık sisteminden ne kadar az şey beklediklerini ve işçi sağlığı konusunda hiçbir alt limitin bulunmadığını gözler önüne sermektedir.
Röportaj: Meryem Ulus
Kendini anlatır mısın?
Diyarbakır’da doğdum. Bursa’da yaşadım, Afyon’da yaşadım, Eskişehir’de yaşadım. Şu anda İzmir’de yaşıyorum.
Doğduğun yerdeki yaşam koşulların nasıldı?
Ekonomik koşullar orta haldeydi. Babam devlet memuruydu. Ne uzadık ne kısaldık; ne açlık gördük ne varlık gördük. O dönemki devlet memurluğu böyleydi.
Üniversiteyi nerede okudun?
Üniversiteyi Afyon’da okudum. 2 yıllık meslek yüksekokuluydu. İnşaat programını bitirdim. Meslekte başarılı olamadım. Birkaç firma deneyimim oldu. Mesleği sevemedim. Tansu Çiler döneminde mezuniyet dönemimiz büyük bir ekonomik krize denk geldi. Ondan dolayı zaten mimar ve mühendislerin iş bulamadığı bir dönemde teknikerler iş bulamaz. O yüzden başka mesleklere yöneldik. Sonradan sektöre açılınca kendi mesleğime döndüm ama mesleğimi sevemedim.
Üniversitedeki arkadaşlarınla görüşüyor musun?
Tek tük sosyal medyadan da olsa merhabalaşıyoruz. Hal hatır soruyoruz. Kimilerinin işi çok iyi fakat büyük çoğunluğu mesleğin dışında işler yapıyor. Tekniker ama teknikerlik yapmıyor. Pazarlama işi yapıyor ya da belediyeye girenler var. Memur olanlar var. Makine teknikeri ama belediyede personel işlerini yapıyor.
Üniversitedeyken geleceğe dair planladığın, düşündüğün şeyler var mıydı? Varsa nelerdi?
Gençtik, mesleki beklentilerimiz yüksekti. O dönem için inşaat sektörü Türkiye’de para eden bir sektördü. Fakat mezuniyetten sonra öyle olmadığını gördük. Özellikle krizin ilk vurduğu sektörlerden bir tanesi inşaat sektörüydü. Hayal kırıklığıydı. Hiçbir anlamda mutlu olamadık. İdeolojik olarak da böyle özgürlük hâkim olmadı ülkeye. Eşitlik de olmadı. Hukuk da olmadı. Hiçbir zaman hukukun özgürlüğü, hâkimliği olmadı. Sadece zenginlerin hukuku oldu. Türkiye’de bütün insanlar gibi biz de bunu yaşadık.
Kâğıt toplayıcılığına ne zaman başladınız?
Önce hurda işi yaptım. Kâğıt toplayıcılığı hurda işinin birinci halkası, ben belki de üçüncü halkadan başladım. Önce dükkân açtım, toplayıcılardan hurda aldım. Sonra biraz büyüyüp geri dönüşüm tesisi kurdum. Sonra bir ekonomik krizde kontrolsüz büyüme yaptığım için batırdım. Fakat sektörün içine girmiştim. En kötüsü bir el arabasıyla gidersin, kâğıt toplarsın, akşamleyin hurdacıya satarsın ve evine ekmek götürürsün. Bu arada ekonomik ömrünü doldurmamış giysi bulursun, bunu da götürür bitpazarında satarsın. Eşya bulursun, bitpazarında satarsın. Örneğin bir kitap bulursun, değeri 20 liradır. Kitap okunmuştur fakat yırtık değildir, sayfası eksik değildir. Çöpe atılmıştır. Bunu götürüp bitpazarında 2-3 liraya satarsın. Evine ekmek götürürsün. Ayrıca kendi temel ihtiyaçlarını da karşılayabilirsin. Mesela evde sürekli tabak, bardak kırılır. Bunlar da ev taşımaları olduğu zaman fazlalıklar çöpe atıldığı için bu şekilde bir kazanç elde edersin.
Şöyle diyeyim, benim beş çocuğum var. Çocuklarımın kırtasiye giderlerinin %80’ini çöpten karşılarım. Giysi, ayakkabı yine böyle karşılarım. Çocuklarımı böyle yetiştirdim. Kendim de öyle. Şu an tepeden tırnağa çöpten bulduğum kıyafetleri giriyorum. Ama tertemizler. Belki kendim mağazasına bile giremem… Geri dönüşüm materyalleri kâğıt, plastik, pet, alüminyum, demir gibi şeyleri günlük olarak kilo bazında satıp ederi neyse paramızı cebimize koyup evimize gidiyoruz.
Üniversite sonrasında kendi işinizde çalıştınız mı?
Çalıştım ama hak gaspı olduğu için mutlu olamadım. İnşaat teknikerleri inşaat sektöründeki yönetim mekanizmasının işçiyle buluştuğu yerdir. Yani patronlar ile işçi arasında tampon kişidir. Patronun arzularını işçiye anlatır, işin projeye uygun yapılmasını sağlar. İnsanlarda kâr hırsı olduğu zaman, tamahkârlık olduğu zaman, her iki tarafı da mutlu etmek zordur. Şimdi iş usulüne uygun yapıldığı zaman belli bir maliyeti vardır. Patron düşürmek ister. Bunu yapan emekçi kişi daha çok kazanmak için çabuk yapmak ister. O da çabuk yapılınca iş güzel olmaz, kalite bozulur. İşçiye uygun değil temkininde bulunursun. O da der ki, parayı veren sen değilsin. Sonuçta sıkıntı. İşçi seni dinlemez. Patron seni dinlemez. O yüzden mutlu olamadım. Bana adaletsiz geldi.
Kâğıt toplayıcılığında senin gördüğün ya da yaşadığın sıkıntılar var mı?
Tabii ki sıkıntılar var. Resmi makamlar bunu yapmamızı istemiyorlar. Belediyeler bunu istemiyorlar. Zabıtayla sorun yaşıyoruz. Türkiye, Suriye sorunundan dolayı çok göç aldı. Suriyeliler de işe başladıkları için yoğun bir şekilde toplayıcı sayısı arttı. Mal bulma konusunda, materyalleri toplama konusunda diyelim ki eskiden yüz kilo topluyorsak şimdi otuz kiloya düştü. Daha az topluyoruz. Bunun gibi sorunlar var. Diğer insanlar da hakir görüyorlar. Örneğin trafikte sorun yaşıyoruz. Motorlu araçlar senin o yolu kullanma hakkının olmadığını, sadece kendi hakkının olduğunu zannediyor. Öyle tartışmalar, ufak tefek sürtüşmeler yaşıyoruz.
Neden kâğıt toplayıcılığına başladın?
Bu mesleği öğrenmiştim. Hurdacılığı, geri dönüşümü, İzmir’e geldikten sonra bitpazarını da öğrendim. Bitpazarıyla hurdacılık birbirini tamamlayan iki sektör. Aslında bitpazarcılığı farklı bir şeydir. Temeli alışverişe dayanır ama kâğıt toplayıcılığında sadece gider çöplerden toplarsınız. Bir sermaye ortaya koymak durumunuz yoktur. Sadece emeğinizi ve zamanınızı ortaya koyarsınız. Ama bitpazarında ikinci el eşyayı veya ürünü satın alıp bunu bitpazarında satmak söz konusu, yani orada bir ticaret var. Ama kâğıt toplayıcılığı tabiri caizse kumardır. Sabah kalktın ne bulursan, hiçbir şey bulamadığın da olur. Çöp arabası senden önce girmiştir, bölgedeki çöpleri toplamıştır, çöpler bomboştur. Böylesi de olabiliyor veya senden birkaç dakika öncesinde bölgeden bir çöp toplayıcısı, kâğıt toplayıcısı geçmiştir ve sana bir şey kalmamıştır. Risktir yani.
Diğer kâğıt toplayıcılarıyla iletişiminiz nasıl? Birlikte hareket ettiğiniz oluyor mu?
Birlikte hareket etme diye bir şey yok. Tam tersi birçok sektörde ortak işi yapan kişiler karşılaştıklarında birbirlerine selam verirler. Hal hatır sorarlar. Örneğin belediye otobüs şoförleri birbirlerini gördüklerinde trafikte bile birbirlerine korna çalıp selam verirler. Ama bizimkiler ‘’Ya sen nereden çıktın?’’ der. Önündeki malı alacaksın diye. Yani ‘’Selam’’, ‘’Hayırlı işler’’, ‘’Kolay gelsin’’ diye bir şey yok. Birbirlerini sevmezler, birlik olmazlar. Ancak akraba olur, işbirliği yapan kişiler bazen bölgeleri paylaşırlar. Hani ben şu üst sokaktan geçeyim, sen de alt sokaktan geç şeklinde paylaşımlar olur.
Ama örgütlülük bakımından bir şey yok. Örgüt bilinci veya başka şeyler. Bu yönde birkaç çalışma oldu, denediler ama tutmadı. İnsanlarda o tarz bir bilinç yok. Örneğin işçiler sendikal çalışmalar yapar, sendikaları vardır; ama bizim sektörde maalesef öyle bir sendikal çalışma da yok. Genellikle bu işi yapan kişilerin profili şöyledir: Toplum düzeninden kopmuştur, aile düzeninden kopmuştur. Hatta bu işin tarihi şöyledir: Amerika’da köprü altında yaşama kültürü dediğimiz kültürdür. Evsiz, herhangi bir işi olmayan, sokakta yaşayanlardır. Acıkınca gider çöpleri karıştırır. Yiyecek bir şey bulur ve yer. Satabileceği bir şey bulursa da onları satıp, şarap alır. Çöpten kâğıt toplamanın esas kültürü budur. Tabi bizim ülkemizde daha farklı. Bizim ülkemizde geçim kaynağı haline geldi. Ailesi olan, normalde bir işte başarılı olamamış veya işsiz kalmış, türlü nedenlerle bu işe başlamış kişiler de var. Ben bu işi yapan tarih öğretmeni de gördüm: Gazi Üniversitesi Tarih bölümü mezunu ama bu işi yapıyor. Hatta medyaya da yansıyan bir fizik öğretmeni de var. Ankara’da atanamamış, evini geçindirmek zorunda ve bu işe atılmış. Bu işi başaran kişi, ortalama bir devlet memurundan da fazla kazanır. Yaptığı bölge zenginse, eğer kişiyi de sevdilerse; bu insanların onlara verdiği materyalleri, yardımları karşılıksız veriyorlar, kişi bunları değerlendirdiği zaman ortalama bir memurdan daha fazla kazanır. Aylık bazda söylüyorum. Gün gelir bir günde memur maaşı kazanabilir. Zengin bir insan ölmüştür ya da taşınıyordur. Değerli antikaları vardır. Bunu ona verir. Düzgün bir tablo, ünlü bir ressamın tablosu olur veya halı, kilim yani eski, değerli antikalar. O zaman 5-6 bin lira para kazanabilir.
İzmir’de başka kimler kâğıt toplayıcılığı yapıyor?
Çoğunluk Karslıların tekelindeydi. Şu an İzmir’de bu, geçerli bir meslek haline geldi. Her memleketten, her halktan var. Şu an halk bazında çoğunluk Suriyelilerde ama eskiden Doğulular çoğunluktaydı. Karslı, Mardinli, Diyarbakırlılar vardı. Fakat Suriyelilerin topladığı materyalleri alan kişilerin, büyük hurdacıların çoğunluğu da Karslılardır. En büyük kâğıtçılar Karslıdır. En büyük plastikçiler de Karslıdır. Ama her milletten var. Emekli bürokrat bile var. (…)
İzmir’de çok fazla kâğıt toplayıcısı çocuk var. Bu çocuklar hangi koşullarda çalışıyor?
Göze batacak sayıda çocuk toplayıcı yok. Daha çok Suriyelilerde çocuk toplayıcı var. Doğulularda ilk etapta vardı, sonradan pek göze batmıyor. Nadiren karşılaşıyoruz. Normal bir şey. Bütün sektörlerde var. Tekstil sektörüne bakıyorsun ortalıkta çocuklar da var. 18 yaş altı herkes çocuktur. Kocaman delikanlı gibi gözüküyor ama sonuçta çocuk. Yapacak bir şey yok. Kimse anasını babasını seçme hakkına sahip değil. Bir doktorun çocuğu olsaydı elbette 12 yaşında parkta eğleniyor olacaktı. Kâğıt toplamıyor olacaktı. Yapacak bir şey yok. Üzülmüyorum ben buna.
Bence hayatı daha erken tanıyorlar. Onlar adına seviniyorum. İleride bocalamayacaklar. Eğer ki bir kazaya, belaya gitmezlerse. Hem çalışıp, dikkatsiz davranıp da araba veya herhangi bir kazaya maruz kalmazsa çocuk, o bence doktorun çocuğundan daha şanslı. 25 yaşına, 30 yaşına geldiğinde sorunlarla daha iyi başa çıkar.
Sağlığınızı etkileyen veya oradan çıkan hastalıklar var mı?
Tam tersi. Sürekli yürüdüğümüz için, yürüyüş biliyorsunuz insan sağlığı için en önemli spordur. Yani diğer sporlara benzemiyor. Ben 46 yaşındayım. Sigara da içiyorum fakat 46 yaşında ortalama diğer mesleklerden 100 tane adam toplasanız ilk 10’a girerim, koşarak. Sağlık yönünden de hiçbir sağlık problemi yaşamıyorum.
Çocuklar için de aynı şeyi söyleyebilir misiniz? Onların sağlığını etkileyen herhangi bir hastalık var mı?
İnsan bünyesinin 5 milyar yıllık bir tecrübesi var. Bence hayat çok da steril olmamalı. Tabi ki şimdi eldivenle çalışmalı, çöpte ayrıştırırken eldiven kullanılmalı. Fakat hayat zaten steril, hijyenik değil. Çocuk daha erken mikropla tanışırsa daha erken bağışıklık kazanır. Ben böyle düşünüyorum. El bebek, gül bebek sentetik ortamda, steril ortamda büyüyen çocuk ömrü hayatı boyunca doktorla beraber yaşar. Sık sık doktora gider.
Harmandalı’ndaki çöp sorunundan haberdar mısınız? Çöp suyu mahallenin içinden geçen derelerden akıtılıyor. O bölgede belli hastalıklar ortaya çıkıyor. Sizin mesleğinizde de böyle sağlık sorunları/hastalıklar var mı?
Belki seni grip yapabilir veya hepatit yapabilir; ama seni kanser yapmaz. Kanser farklı bir dal. Daha çok radyolojik, kimyasal kirlilikten söz etmek lazım. Fakat desen ki ‘’Kardeşim sen hepatit kapar mısın?’’ Kaparım. Yaz mevsimindeyiz, kapma ihtimali yüksek. Hepatit-b, hepatit-c kapabilirsin. Fakat Harmandalı’ndaki uygulama yetkililerin çözüm bulması gereken bir durum. Çöp suyunun yollarda akıtılmaması gerekiyor. Harmandalı’nın yakınında yerleşim olmaması lazım. Hem koku, hem gürültü kirliliği var. Sonuçta insanların bir yaşam tarzı var. Kimse çöpün kokusunu, gürültüsünü duymak zorunda değil. Ya oradaki yerleşim yerlerini kapatırlar ya da çöp tesisini başka yere taşırlar.
Ülkede sıkıntılar varken sen kendine yer açıp sevdiğin işi yapıyorsun. Bu konuda neler diyebilirsin?
Vicdanım rahat, kimseden emir almıyorum. Çevresel olarak da vicdanım rahat. Özgürsün. İstersen oturursun, istersen çalışır. Örneğin bir fabrikada bir işçi istediği zaman oturamaz, istediği zaman sigara içemez. Ne kadar çok yürürsem, o kadar çok kazanırım. Canım oturmak isterse de, otururum. Güzel bir iş. (…)
Son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Bizim mesleği şeye benzetiyorum. Belgeselde siz de görmüşsünüzdür. Koca timsah ağzını açmış bir tane küçük kuş gelmiş dişlerinin arasındaki şeyi yiyor, karnını doyuruyor. Normalde timsah ağzını saatlerce açık tutuyor. Yani benzemek gerekirse buna benziyor. Biz de, insanların kullanmadığı, işine yaramayan şeyleri atıyorlar ya, biz de bundan faydalanıyoruz. Aynı zamanda insanlara faydamız oluyor. Sisteme aslında faydamız var. Bizim şu sorunumuz var. Devletin ve toplumun genel yargısı, o da bir yerde devlet gibi geçerli bir şeydir. Hani mahalle baskısı diyoruz ya bunun aslında bizi desteklemesi, sahiplenmesi ve koruması lazım. Niye? Çünkü çevreye katkımız var. Çöpe gidecek ekonomik varlığı tekrar ekonomiye dönüştürüyoruz. Oysaki devlet bizi dışlıyor. Kötü görüntü yapıyoruz diye mahalle baskısı da oluyor. Hep aşağılanan ikinci, üçüncü insan grubuna giriyoruz. Yıllarca çingeneler de hep dışlanmış, baskı görmüş. Bu meslek daha evvelinde çingenelerin tekelindeymiş. Daha sonra bu işi bırakıp farklı işlere yönelmişler. Daha farklı işler yaparak azalmışlar. Şu anda işsiz kalan kişiler de yapıyor, çaresiz kalan da yapıyor. Beğenen de yapıyor. Sonuçta bir insan işini sevmezse yapamaz. Ben şahsen antikayı, kullanılmış kitapları seviyorum.
Notlar:
[1] Görüşmecinin anonim kalma isteği üzerine gerçek ismi yerine takma isim kullanılmıştır.
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…