(12.03.2023)
Sendikamız depremin ilk günlerinden beri sahada depremzede halkımızla sağlık ve psiko-sosyal destek dayanışma açısından sahadadır. Bu çalışmalarını bütün gönüllü ekip ve kurumlar ile ortaklaştırmaya çalıştığı gibi kamu sağlık ve sosyal hizmet kurumları ile de ortaklaştırmaya çalışmaktadır. Uzun erimli bir program dahilinde çalışmalarımızı planlı ve programlı bir şekilde yürütmekteyiz.
Tüm şube/temsilciliklerimizden yüzlerce gönüllümüz ile yürüttüğümüz çalışmaların yanında genel merkez adına oluşturduğumuz içinde halk sağlığı uzmanları ve MYK üyelerimizin de olduğu deprem izleme komisyonumuz tarafından düzenli bir şekilde deprem bölgesi ziyaret edilmekte ve raporlama yapılmaktadır. Bu kapsamdaki ilk geniş raporumuzu 10 Şubat 2023 tarihinde (https://ses.org.tr/2023/02/ses-deprem-inceleme-heyeti-08-12-subat-2023-raporunu-acikladi/) yayınlamıştık. İkici ayrıntılı raporumuzu da 1 Mart 2023 günü ( https://xfs2.ikon-x.com.tr/ses/2023/03/SES-Deprem-Calismalari-Inceleme-Heyeti-olarak-8-1.pdf ) yayınlamıştık. Deprem inceleme heyetimiz raporumuz yayınlandıktan sonra tekrardan bir hafta 2-7 MART 2023 tarihleri arası sahada yaptığı gezi ve izlemler ile bütünlüklü bir ayın değerlendirmesini yapmıştır.
Aşağıdaki değerlendirmeler daha önce yaptığımız değerlendirmelerle birlikte depremin ilk bir ayında durum tespiti ile yaptıklarımız ve önerilerimizi içeren bir değerlendirmedir. Bu değerlendirmemiz daha önce yayınladığımız raporlar ve bilgilendirmelerle birlikte değerlendirilmelidir. Ayrıca şube/temsilciliklerimizin yaptığı çalışmalar sonrası haftalık yayınladığımız izlem notları ve raporları ile günlük çalışmalara dair sosyal medya paylaşımlarımız da süreci takip etmek isteyenler açısından yol gösterici olacaktır.
Değerlendirmelerimizi 11 Başlıkta Ele Aldık
1- Sağlık emekçileri ilk günden bugüne deprem bölgesinde özverili çalışma yürütmüştür. Hem yerelde çalışan depremzede sağlık emekçileri, deprem bölgesine en erken aşamada ulaşan bölge kökenli sağlık emekçileri, hızla görevlendirme ile giden sağlık emekçileri, hızla ulaşan gönüllü sağlık emekçileri ve sağlık meslek örgütleri ve sendikamız SES yaranın sarılmasına ciddi katkı sağlamıştır.
2- İlk günden bu yana koordinasyonsuzluk dikkat çekmektedir. Sağlık kurumların kendi arasında koordine olmaması ve gönüllü sağlık örgütleri arasında ne yazık ki koordinasyonsuzluk dikkat çeken en önemli sorundur. Birinci basamak, ikinci basamak ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri ile halk sağlığı hizmetleri arasında koordinasyonsuzluk devam ediyor. Basamaklar arasındaki koordinasyonsuzluk ne yazık ki basamakların kendi içinde de varlığını sürdürüyor. Halk Sağlığı uzmanı görevlendirmeleri bile gelişigüzel. Örneğin Dörtyol’a görevlendirilen halk sağlığı uzmanına İlçe Sağlık Müdürlüğünde ihtiyaç yok denmiş ve 200 kişinin bulunduğu çadır kente görevlendirilmiştir. Depremdeki sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde kritik işlevi olan halk sağlığı uzmanından dahi yararlanma konusunda başıboşluk gözlenmiştir.
Bazı yöneticilerin inisiyatif kullanması koordinasyon ve etkin çalışma konusunda fark oluşturmuş, yaralar daha erken sarılmıştır. Bununla birlikte inisiyatif kullanan yöneticiler dahi toplumsal çalışma yapan başta SES ve TTB ile kurumsal iş birliğinden uzak durmuştur. İlk günden bu yana hastanelerde ve sahada sürdürülen çalışmalar görmezden gelinmiştir. Hatta bu çalışmaların engellenmesine yönelik girişimlere başvurulmuştur. Hizmet üretilen mekanların boşaltılması, ilaç ve tıbbi malzemelere el konulması, hizmet verilmesine izin verilmemesi ile çalışmalar baltalanmak istenmiştir. Yine de deprem öncesinde aynı kurumların çalışanları olmamız hasebiyle kişisel ilişkilerimizle bağlantı kurabildiğimiz ve birlikte çalışmayı becerebildiğimiz olumlu izlenimler sınırlı sayıda da olsa umut vermiştir. Benzer olumlu ilişkiler geçici görevlendirme ile gelen sağlık emekçileri de yaşama geçirilebilmiştir. Değerlendirme, görüş ve önerilerimizi dikkate alan sınırlı yetkiye sahip emekçileri olmuştur.
3- İlk bir ayın değerlendirilmesinde sağlık hizmetleri dahi tüm hizmetlerde ve yardımlarda ayrımcılık dikkat çekmiştir. Depremden görece daha az etkilenen Urfa, Antep merkez ile birlikte Maraş merkezde yoğunlaşan çalışmalar tüm deprem bölgesine yayılmamıştır. Antakya ve Adıyaman illerinde çalışmalardaki gecikmeler ve yetersizlikler sıklıkla dile getirilmiştir. Yine Maraş ilinde Alevi ve Kürt nüfusun yaşadığı mahallelere ve köylere yönelik ayrımcı tutum saha ziyaretlerimizde sıklıkla dile getirilmiş, inceleme ve çalışma yürüten sağlık emekçisi üyelerimizce yerinde gözlemlenmiştir. Mevcut ayrımcılık günlük raporlarımızda da yer almıştır.
Kırsal bölgelerde de arama ve kurtarma, enkaz çalışmaları, yardım ve sağlık hizmetlerinde ciddi sorun vardır. Depremin üzerinden bir ay geçmesine karşın hala ulaşılmayan köy ve mezralar bulunmaktadır. Bu bölgelerin bir kısmında ciddi yıkım ve can kaybı yanında barınma sorunları ve çevre sağlığı sorunları dikkat çekmektedir. Sağlık hizmetleri konusunda da sorunun boyut oldukça ciddidir (pansumandan raporlu ilaçlara erişememe, tanı ve tedavi almayan enfeksiyon hastalıkları, izlemlerin yapılmaması, ertelenmiş sağlık hizmetleri, verilemeyen evde bakım ve aksayan diyaliz ve kemoterapi vb. Bu görülmeme hali psikososyal alanda da ciddi sorunlara yol açmıştır, erken temas sağlanmaması nedeniyle
terapi ihtiyacı gereken psikolojik sorunlar ortaya çıkmıştır.
Önemli bir gözden kaçma da Malatya iline dairdir. Görece can kaybının az olması nedeniyle Malatya ilindeki ciddi yıkım yeterince ilgi çekmemiştir. Bu durum Malatya’da yürütülen sağlık hizmetleri ve temel yaşam gereksinimlerindeki yetersizliklerin giderilmesi konusunda gecikmelere yol açmıştır. Malatya kent merkezi, Akçadağ, Doğanşehir ve Adıyaman’a yakın köylerde yıkımın ve ağır hasarlı binaların boyutu oldukça büyüktür. Bu ciddi etkilenme kentin boşalmasına, görece daha az hasarlı köylere ve
diğer illere göçü gündeme getirmiştir.
4- Olağandışı durumlarda sağlık hizmetleri açısından özellikle üçüncü gün sonrası halk sağlığı ve birinci basamak sağlık hizmetlerinin yaşama geçirilmesi kritik önemdedir. Maraş Depremleri sonrası birinci ayın bitimine rağmen hala birinci basamak sağlık hizmetleri tam anlamıyla devreye sokulabilmiş değildir. Halk sağlığı açısından kritik önemde olan barınma koşullarının sağlanması gerçekleştirilebilmiş değildir. Hala çadırsız yüzbinlerce aile bulunuyor. Çadırı olsa da yakacağı olmayan aileler soğuğa terk edilmiş durumdadır. Elektriğin çok geç verilmeye başlanmasına rağmen halen elektriksizlik ısınmayı olumsuz etkilemektedir.
Birinci basamak sağlık hizmetlerinin devreye sokulması oldukça gecikmiştir. İzlemler (bebek, çocuk, gebe ve lohusa, kronik hasta), aşılama, doğum kontrolü, evde bakım vb hizmetler ne yazık ki oldukça yetersizdir. Depremzede vatandaşların sağlık birimlerine başvurmasına yönelik bir strateji izlenmiş, sahada hizmet sürdürülmesi oldukça gecikmiştir. Deprem öncesi başvuruya dayalı hizmet anlayışı deprem sürecinde devam etmiştir. Oysa bu koşullarda vatandaşlardan hizmet talep edilmesi ve hizmete erişmesini beklemek kabul edilir değildir. Keza liste tabanlı yürütülen sağlık hizmetleri, nüfusun tamamen hareketli hale gelmesi ile imkansız hale gelmiştir. Geçici yerleşim alanlarında (çadır kentler-konteyner kent, çadır ve konteyner kümelenmeleri), toplu yaşam alanlarında, evlerine yakın yerde kurulan çadırlarda yaşayan, arabalarında ve iptadi koşullardaki barınma koşullarında kalan depremzedelere bölge tabanlı bir anlayış ile yerinde hizmet verilmesini artık aile hekimliği tartışmasının ötesinden bir zorunluluk haline gelmiştir. Tüm bunlara yıkılan, kullanılamaz hale gelen Aile Sağlığı Merkezleri’ni ve bizzat kendisi depremzede hale gelen birinci basamak çalışanlarının hizmet veremez hallerini de eklemeliyiz. Bu koşullarda sahada kurulan ekiplerle izlemlerin ve aşılamaların yapılması, doğun kontrolü için OKS ve kondom dağıtılması, bit-uyuz için ilaç verilmesi, kronik hastaların ve engellilerin ihtiyaçlarının tespit edilmesi, barınma ve yaşam koşullarının yerinde görülmesi, çevre sağlığı için başta suların klorlanması olmak üzere önlemlerin alınması ve depremin yol açacağı sağlık sorunları ile ilgili sağlık eğitimi yapılması gibi olmazsa olmaz koruyucu hizmetlerin hızla gerçekleştirilmesi bilimsel olarak daha önceden öğrendiğimiz gerçeklerdi. Bununla birlikte bu konuda gecikmeler ve bu hizmetlerin koordine edilmemesi ciddi ihmal niteliği taşımaktadır. Keza Maraş’ta bu hizmetlerin diğer illere göre daha önce başlamış olması, Antakya ve Adıyaman daha geç başlaması, Malatya’da hala başlamaması kabul edilemez. Birinci basamak sağlık hizmetleri ile ilgili bir başka sorun da hizmetin sürdürülmesi konusunda yapısal engeldir. Liste tabanlı hizmet mantığı ile kayıt-sürveyans işlemlerinin gerçekleşmiş olması, bunun geçici de olsa bölge tabanlı sürdürülme zorunluluğu mevcut yazılımların güncellenmesini ya da bu hizmetler için ayrı bir yazılımı zorunlu kılmıştır. Burada not etmemiz gereken deprem bölgesine geçici görevlendirme ile gelen halk sağlığı uzmanları, aile hekimleri ve aile sağlığı çalışanlarının üstün gayreti ve inisiyatif kullanması ile bu sorunların aşılmasına çalışıldığı, koordinasyonun sağlanması konusunda çabalarıdır. Yine SES ve TTB heyetinin depremin çok erken sürecinden başlayan sahada hizmet anlayışı ve koruyucu hizmetlerin bir an önce başlatılması ve gönüllüğün artırılması yönlü çabaları da birinci basamak hizmetlerin yaşama geçirilmesinde motive edici olmasıdır.
5- Çevre sağlığı açısından ilk günden beri temiz su, tuvalet ve duş-banyo olanakları ciddi sıkıntı içerisindedir. Bu sorunlar azalmış olsa da varlığını sürdürmektedir. Hala şebeke suyunun olmadığı yerleşim alanları oldukça fazladır. Bu yerlerde ne yazık ki klorlanmış tanker suyu temininde de yetersizlikler had safhadadır. Bu durum banyo-duş olanaklarını, toplumsal ve bireysel hijyen konusunda sorunları tetiklemekte ve çok çeşitli enfeksiyon hastalıklarına zemin hazırlamaktadır. Başta uyuz-bit olmak üzere, üriner ve genital enfeksiyonlar, gastroenteritler ve mantarlar varlığını sürdürmektedir. Seyyar tuvaletler sayıca artmış olsa da temizliğinin sürdürülmesinde ciddi sorun vardır.
Güncel en büyük çevre sağlığı sorunları enkaz kaldırılması ve enkaz atıklarının bertaraf edilmesidir. Ne yazık ki bu işlem yönetmeliklere uygun gerçekleştirilmemektedir. Ne DSÖ’nün deprem bölgesinde asbestin bertaraf edilmesi ile ilgili önerileri ne de Hafriyat Toprağı, İnşaat Ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (2004 yılı, 25406 sayılı) dikkate alınmamaktadır. Depremin ikinci gününde ilan edilen OHAL nedeniyle çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanlığı, 2872 sayılı çevre kanunu üzerinde ‘geçici’ değişiklik yaptığını, uygulamaya göre Çevre Kanunu’nda yerine getirilmesi gereken bazı yasal zorunlulukların ertelenmesinin önünü açtığını da not etmeliyiz. Hal böyle olunca enkaz çalışmalarında ayrıştırma yapılmadığı, enkaz ve moloz yığınlarının sulanmadığı, taşınma aşamasında tozun yayılmasına karşı önlem alınmadığı, kamyonların üzerlerinin açık olarak taşındığı, depolamanın ayrıştırılmadan ve gelişigüzel yapıldığı, yer seçimine özen gösterilmediği, mera, tarım alanı ve yerleşim yerlerine yakın yerlerin tercih edildiği ve moloz yığınlarının üzerine toprak atılamadığı tüm deprem bölgesinde tanık olduğumuz uygulamalardır. Bu durum kentlerin üzerinde toz bulutlarının artmasına ve dolayısıyla solunum sistemi ve göz enfeksiyonlarının artmasına, alerjik hastalıkların ve şikayetlerin artmasına yol açmıştır. Yakın vadede bu sorunlara yıllar sonrası artan kanser (akciğer ve akciğer zarı) vakalarının eklenmesi kaçınılmaz gözüküyor. Asbesti hafife alan anlayış kabul edilmez. Deprem bölgesinde yüzlerce San Paulo Atık Gemisi’nin gelişigüzel dolaştığını kamuoyunun takdirine sunuyoruz. Enkaz çalışmalarında çalışan işçilerin ve izleyenlerin FFP3 ve FFP2 maske konusunda hassas olmadıklarının da altını çizmeliyiz. Kamu kurumlarının ücretsiz maske dağıtımı konusunda isteksizliği de ayrıca not edilmelidir.
6- Deprem bölgesindeki hastanelerin yıkılması, ağır hasarlı olması ve onarım gereken orta-az hasar durumu ikinci ve üçüncü basamak hizmetleri çok olumsuz etkilemiştir. Genel olarak acil ve poliklinik hizmetlere odaklanan bir hizmet sürdürülmektedir. Depremin üzerinden bir ay geçmesine karşın halen kapsamlı bir hizmet devreye sokulamamıştır. Antakya’da doğumların sadece bir özel hastanede gerçekleştirildiğini, yataklı hizmetlerin olmaması ya da yetersizliği nedeniyle birçok hastanede ameliyatların zorunlu olmadıkça yapılmadığı, bu hastaların ve tedavisi sürmekte olana kronik hastaların (diyaliz, kemoterapi gibi) diğer illere sevk edilerek hizmetin sürdürüldüğünü not etmeliyiz. Hastanede ameliyat ve yataklı hizmet, özellikli lab. Hizmetlerinde yetersizliklere karşın plansız uzman hekim görevlendirmelerine de sıklıkla tanık olmaktayız. Ameliyathane’nin yokluğunda cerrahi hizmetlere yönelik görevlendirmelerin neden yapıldığı sahada önemli tartışma gündemidir.
7- Hastanelerin yıkılması, ağır hasar görmesi, deprem yalıtımı olanların dahi kısa süreli de olsa çalışamaz hale gelmesi (Doğanşehir Devlet Hastanesi) hizmetin aksamasının en büyük nedenidir. Yıkılan ya da ağır hasarlı hastanelerde deprem yalıtım sisteminin olmaması yanında yanlış yer seçimi (Türkoğlu Devlet Hastanesi gibi), depreme dayanıklı olmayan inşaat (Pazarcık Devlet Hastanesi gibi) da ciddi sorundur. Kamu-özel, eski-yeni, devlet hastanesi-üniversite hastanesi-şehir hastanesi ayrımı olmadan karşımıza çıkan bu tablo enkaz altında kalanın Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bizzat kendisi olduğunu göstermektedir. Kamu binası olmayan Aile Sağlığı Merkezleri’nin nerdeyse tamamının yıkılmasını da buna eklemeliyiz. Kocaeli depremi sonrası depreme dayanıklılık üzerine yapılan testlerde sıkıntılı hastanelerde güçlendirmenin yapılmamış olması, yeni yapılan hastanelerin depreme dayanıklılık açısından kontrol edilmemesi, deprem yalıtım sisteminin dahi usulüne uygun yapılmasının denetlenmesi kar maksimizasyonunu merkeze alan kapitalistleşen sağlık hizmetlerinin iflasından başka bir şey değildir. Yine son 20 yılın Sağlık Bakanlarının ve yöneticilerinin (liyakatsiz)hastaneleri güçlendirme konusunda el atmaması, şartname koşullarını yerine getirmeyen hastaneleri teslim almaları ve özel hastanelere izin vermeleri ihmalden öte bir şeydir, bir suçtur. Bu durumun nelere yol açacağı biline biline göz yumulmuş olması, önlenebilir ölümlerle birçok vatandaşı kaybetmemize de aracılık etmiştir. Doğal afet olan deprem, ne yazık ki insan eliyle (sermaye demek daha doğru olacak) gerçekleşen bir felakete dönmüş, seri önlenebilir ölümlere yol açmıştır. Pandemi dönemine benzer bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz gerçek ‘’sosyal cinayet’, hatta ‘’sosyal kırım’’dan başka şey değildir.
Önlenebilir ölüm sadece sağlık kurumlarının yıkılması ile ilgili değildir. Kağıt üzerinde yapılan depreme hazırlıklı olma, tatbikatlar, binaların depreme dayanıklı hale getirilmesi, toplanma yerlerinin belirlenmesi, deprem bölgesinde hizmeti devralacak illerin ve kamu çalışanlarının belli olması, hızla arama kurtarmada görev alacak kurum ve kişilerin belli olması, malzemelerin belli olması ve en yakın yerden sağlanması, insan ve malzeme transferlerinin hızlı sağlanması, barınma ve yaşam koşullarının hızla sağlanması, sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerin bir an önce yaşama geçirilmesi, erken dönemde acil hizmetlere ve ameliyatlara yönelik sağlık çalışanlarının ve malzemelerin sağlanması, hizmetler arası koordinasyon vb. bir çok başlıkta yetmezlikler, ihmaller önlenebilir ölümlere yol açmıştır.
8- Az ve orta hasarlı hastanelerde tadilat olarak sunulan onarım işlemlerinin hızla ve gelişigüzel yapılması da ciddi sorundur. Dahası bu onarım faaliyetleri sürecinde sağlık hizmetlerinin devam ettirilmesi (Adıyaman Eğitim Araştırma Hastanesi, Samandağ ve Kırıkhan Devlet Hastanesi gibi) hasta güvenliği ve sağlık çalışanlarının sağlığı açısından farklı sorunlara yol açması kaçınılmazdır. İnşaat devam eden hastanelerde sağlık hizmetlerinin sürdürülmesi kabul edilemezdir. Az ve orta hasarlı devlet hastaneleri için devam eden depremlerin ve artçı sarsıntıların olumsuz etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. Keza Balcalı Tıp Fakültesi Hastanesi ve İskenderun Devlet Hastanesi Ek binası hizmet sürdürürken 6.4’lük son Samandağ merkezli deprem sonrası boşaltılmak zorunda kalmıştır. Bu durum güçlendirilmesi gereken hastanelere bir an önce el atılmasını da zorunlu kılmaktadır.
9- Deprem bölgesi içinde ve diğer illere göç hareketleri sağlık hizmeti verilecek nüfusun belirlenmesinde ciddi sorunlara yol açmaktadır. Bu hareketliliğin hala devam ettiği de göz önünde bulundurulmalıdır. Değişen nüfus ve değişen hizmet gereksinimi sağlık emekçisi artan istihdamını zorunlu kılmıştır. Buna depremzede sağlık emekçilerinin uzun bir süre etkin hizmet verme potansiyelinin sınırlılığı da eklenmelidir. Bu dönem için dinamik bir istihdam politikası zorunludur.
10- Deprem sürecinden sağlık emekçileri de sorunlar yaşamaya devam etmektedir. Bu sorunları şu şekilde sıralayabiliriz:
- Depremzede sağlık emekçilerine yönelik farklı tutumlar. Sağlık emekçilerinin depremzede olduğu ön kabulü ile tutum alan başhekimler (Türkoğlu ve Kırıkhan DH örneği), bunu dikkate almayan sağlık emekçilerinin çalışmaya zorlayan başhekimler (Samandağ ve İskenderun DH gibi).
- Başhekimlerin mobbingi, resmi yazılarla baskıların devam ettirilmesi.
- Depremzede sağlık çalışanları için çalışma saatlerinin belirsizliği (her hastanede farklılaşan uygulamalar): Bazı hastanelerde (Türkoğlu DH) 48 saatlik çalışmalar sonrası 15 gün tatil, bazı hastanelerde ayda 3 ya da dört 24 saatlik çalışma (Elbistan ve Gölbaşı DH), bazı hastanelerde günaşırı beş 24 saatlik nöbet var ardından tatil, son dönem öne çıkan ayda 120 saat ya da haftada 32 saat çalışma dayatması…
- Depremzede sağlık emekçileri ile ilgili çıkan genelgelerin üniversite personeli için geçerli olmaması.
- Erken dönem daha belirgin olmak üzere hala devam eden barınma ve yaşam koşulları ile ilgili sorunlar. Barınma konusunda şikayetler çok sık dile getiriliyor. Yetersiz konteyner ve çadırlar; ısınma sorunu; hastanede kalma; hala arabada kalanlar; duş olanaklarının sınırlı olması (en yaygın sorun); beslenme sorunu (erken dönemde gıdaya erişim sorunu hakim iken halen gıdaların sınırlı olması ve STK’larca sağlanması, hastanelerin halen devreye girmemesi); çadır ve konteynerlarda kalanlar için tuvalet olanaklarının sınırlı olması;
- Geçici görevlendirmelerde yerin ve süresinin belirsizliği; erken dönemlerde beş günlük görevlendirmeler önce 7 güne, sonra 10 güne, güncelde de 14 güne çıkartılmış durumda… Hatta bu sürenin 30 güne çıkartılacağı konuşuluyor. Barınma ve yaşam koşullarında adım atılmaması bu sürelerle ilgili şikayetleri artırmakta. Erken dönemlerde ucu açık görevlendirmelerde dile getirilen sorunlar arasında. Yer konusundaki belirsizlik sorunu depremin birinci ayında çözülmüş durumda.
- Geçici görevlendirme ile gelen sağlık emekçilerin önemli bir kısmı bir işe yaramadıklarını, işlevsiz kaldıklarını dile getirmektedir. Özellikle uzman hekimler (özellikle cerrahlar) ve spesifik iş yapan sağlık emekçilerinin boş boş bekledikleri, alanları ile ilgili olmayan işler yapmak zorunda kaldıkları, geldikleri ile yoğunlaşan göç nedeniyle daha çok işe yarayabilecekleri vb. dile getiriliyor.
- Başhekimlerin konteyner, çadır vb. kendi lehine kullanması. Sağlık çalışanlarını görmeyen tahsis edilmesi. Anı durum çalıştırma konusu için de geçerli (Samandağ DH).
- Hastanelerde OHAL valisi için yer ayrılırken, sağlık emekçilerinin barınma sorunu yaşaması (Doğanşehir DH).
- Döner sermaye, teşvikler konusunda belirsizlikler. Deprem bölgesinde kötü koşullarda çalışan sağlık emekçilerini gören düzenlemelerin halen yaşama geçirilmemesi.
- İlgisiz yöneticiler, koordine olmayan yöneticiler. Özellikle birinci basamak sağlık hizmetleri yöneticilerin çalışmalar konusunda ilgisizliği, koordinasyon için çaba harcamamaları, geçici görevlendirme ile gelenlerin motivasyona bağlı yürüyen ya da yürümeyen hizmetler.
Depremzede sağlık emekçilerinin tamamının dile getirdiği ve sağlık işkolunda sendikamız başta olmak üzere TTB tarafından da talep edilen;
- Depremin yıkıcı etkilerinin en fazla yaşandığı Hatay, Adıyaman ve Kahramanmaraş başta olmak üzere deprem bölgesinde görevli kamu emekçilerinin hiçbir koşul aranmadan tayinleri istedikleri yere yapılmalıdır.
- Tayin istemeyen sağlık ve sosyal hizmet emekçileri en az 3-6 ay ücretli izinli sayılmalıdırlar. Bir şekilde deprem bölgesinden ayrılıp çeşitli kentlerde çocuklarını okullara yerleştirilenler, kendilerine barınma koşulları bulanlar deprem bölgesinde durum normalleşinceye kadar 3-6 aylık ücretli izin süreleri bittikten sonra bulundukları illerde 1 yıllığına geçici görevle çalışmaları sağlanmalıdır.
- Hiçbir şekilde deprem bölgesinden ayrılmayan ve geçici görevlerle dönüşümlü olarak deprem bölgelerine gönderilen sağlık ve sosyal emekçileri personeli için uygun barınma, beslenme ve hijyen koşulları sağlanmış yaşam alanları oluşturulmalı ve çocuklar için 24 saat süreyle hizmet verecek kreşler açılmalıdır.
Bu üç madde halen hayata geçmiş değildir.
11- SES ve TTB tarafından deprem sürecinde yapılanlar kritik önemdedir. Depremin ilk günü gönüllü havuzunu Sağlık Bakanlığı’na bildirme ile başlayan süreç, çok kısa sürede tüm olanakları ile hizmet vermeye evrilmiştir. Özellikle halk sağlığı ve birinci basamak hizmetler yanında poliklinik ve küçük cerrahi işlemler, yara pansumanı vb. birçok başlıkta çok yönlü hizmet üretilmiştir. Kısa süre içinde programlı hale gelen bu çalışmalarla Hatay, Adıyaman, Maraş, Malatya, İslahiye ve Nurdağı’nda yoğunlaşılmıştır. Bu illerde faaliyetler SES ve TTB tarafından koordine yürütülmektedir. SES üç bölgeye (Adıyaman, Pazarcık, Hatay) beş günlük 10-12 kişiden oluşan ekipler göndermektedir. Bu ekipler içerinde psikolog, sosyal hizmet uzmanı, ebe, hemşire, hekim, eczacı, diş hekimi, çevre sağlık teknisyeni başta olmak üzere geniş yelpazede sağlık emekçileri yer almaktadır. Bu ekipler sahada hizmet vermektedir.
Üç bölgede günde 10-15 arası köy, mahalle, çadır kentte saha hizmeti verilmektedir. SES ekiplerinin yaptıkları çalışmalar şunlardır:
- Üyelerimiz başta olmak üzere sağlık ve sosyal hizmet emekçilerini ziyaret etme, inceleme, gözlem ve raporlama yapma,
- Koruyucu sağlık hizmetlerinin geliştirilmesine katkı sağlama,
- Yerel yönetimler ve sağlık ve sosyal hizmet kurumlarının yerel idarecileri ile görüşmeler ve diplomatik yollar ile sağlık açısından yaşanan eksikliklerin giderilmesine katkı sunma,
- Hijyen, suların dezenfekte edilmesi, çöplerin toplanması ve bulaşıcı hastalıklar gibi konularda halkın bilgilendirilmesi çalışmaları, gönüllü çalışmalar yürüten STK’larla bu konularda bilgilendirme çalışmaları yapma,
- Depremzede kadınlarla kadın sağlığı başlıklarında eğitimler, sohbetler geliştirmek,
- Çocuklar başta olmak üzere depremzedelere yönelik psikososyal dayanışma amaçlı neler yapılacağını belirlemek, yapılan çalışmalara destek vermek, ekiplerimizde yer alan psikologlar, sosyal hizmet çalışanları vb. meslek profesyonelleri alanda uzaman diğer gönüllerle de ortaklaşarak çalışmalar yapılmaktadır.
- Yerellerde sağlık müdürlükleri, tabip odaları, eczacılar birliği gibi kurumlar başta olmak üzere, belediye sağlık merkezleri ve deprem bölgesindeki gönüllü sağlıkçılar ile birlikte ortak saha çalışmaları (sağlık taramaları, hasta muayene vb.) faaliyetler yürütmek,
- KESK bütünlüğünde yürütülen koordinasyon ve dayanışma faaliyetlerine katkı sağlamak vb gibi birçok başlıkta çalışmalar yürütülmektedir.
Deprem sürecindeki sağlık hizmetlerine yönelik SES olarak değerlendirmelerimizi ve mücadelemizi şu şekilde özetleyebiliriz:
- Sağlık Bakanlığı organize olma kabiliyeti yitirmiş durumda, yürüyen işler sağlık emekçilerinin özverili cabası ve inisiyatif ile yürümektedir.
- Sağlık Bakanlığı ne depremzede sağlık çalışanları ne de gönüllü görevli gidenlerin durumunu anlamadığı için sorun çözme yerine sorunların kaynağı olmaktadır. SES olarak sağlık emekçilerinin haklarını savunmaya devam edeceğiz.
- Sağlık kamu binaların büyük çoğunluğu depreme dayanıklı olmadığı depremle birlikte görülmüştür. Bakanlık bu konuda görevini yapmamıştır. Ayrıca SES olarak ASM’lerin müstakil binalar olması konusunda uyarmamıza rağmen apartman dibindeki dükkan ASM’ler çökmüştür. Tüm şube ve temsilciliklerimizle birlikte sağlık kurumlarının depreme dayanıklılık durumunun takipçisi olacağız.
- Enkazların kaldırılması ve döküm büyük bir halk sağlığı sorunu yaratmaktadır. Bu konu birinci dereceden Sağlık bakanlığının görev alanındadır. Bakanlığı göreve davet ediyoruz. Bu konun takipçisi olmaya devam edeceğiz.
- AKP hükümetinin toplumu kutuplaştırma siyaseti deprem döneminde de karşımıza ayrımcılık olarak çıkmıştır. Her türlü kamu hizmeti ve yardımlar ötekileştirilen halk ve inanç gruplarında oldukça yetersizdir ve geç olarak ulaştırılmıştır. Bu ayrımcılıklara karşı Demokratik bir Türkiye inşası yönlü mücadelemizi daha da büyüteceğiz.
- Pandemi döneminde karşımıza çıkan ‘’önlenebilir ölümler’’ çok daha sert şekilde karşımıza çıkmıştır. Ölümler, yaralılar, engelliler, yıkılan binalar, ortadan kalkan kentlerde eklenmiştir. Bu çok yönlü yıkımda kamu adına rol üstlenen başta Sağlık Bakanlığı, Çevre-Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, AFAD, Belediyeler olmak üzere 20 yıllık AKP hükümetlerinin rolü büyüktür. Doğal afet olan depremler devlet ve sermaye eliyle felakete döndürülmüştür. SES olarak bu tabloya yol açanlardan hesap sormaya devam edeceğiz.
Deprem bölgesinde yukarıda yazdığımız çerçevedeki çalışmalarımız ile izleme heyetimiz tarafından gözlem ve raporlamalarımız devam edecektir.
SES GENEL MERKEZİ DEPREM İZLEME KOMİSYONU