Başlıktan hareket ederek şu noktayı önemle vurgulayalım; resmi ekoloji anlayışı, resmi ideoloji ve resmi tarih anlayışlarının ürünü ve onların devam ettiricisidir. Bu anlayış kendisini bir çok alanda ve etkili bir biçimde hissettirmektedir. Mücadele ile başlayalım.

Resmi ekoloji anlayışı ekoloji mücadelesini politik alandan hukuki alana çeker. Bunu yaparken ilk hedefi mücadelenin sınıfsal özelliklerini törpülemek ve zaman aşımına uğratmaktır. Böylece politik yanı koparılan ekoloji mücadelesi siyaset dışı ve sınıflar üstü bir konuma getirilir. “Bizler tarafsız doğa savunucularıyız, siyasetle işimiz olmaz“ diyen anlayış aslında dibine kadar egemen siyasetin içine girmiştir.

Bir ayrıma dikkat çekelim: Ekoloji mücadelesinin süreç içinde hukuki yolları kullanması ve oraya yüklenmesi ayrı, resmi ekoloji anlayışının bilerek ve isteyerek ekoloji mücadelesini hukuk alanına hapsetmesi ayrıdır. Bu ayrımı özellikle vurgulamak gerekli diye düşünmekteyim. Resmi ekoloji, mücadeleyi polis, hapishane, mahkeme üçlüsünün içine sıkıştırır. Böylece mücadele üzerinde hem fiziki hem de fikri baskı oluşturur. Mücadeleyi gerileterek kontrol altında tutmayı hedefler.

Egemen ideoloji, devletin aygıtlarını rıza yöntemi ile beraber üretir. Rıza yöntemi bir nevi modern gönüllü kulluk yöntemidir. Böylece insan, toplum ve devlet arasındaki ilişkiler onaylanarak işlem görür. Onaylamak, aslında karşı tarafa verilen gizli ödündür. Sermaye böylece işleyişini ve ilerleyişini güvence altına alır.

Resmi ideoloji ise devletin aygıtlarını zor yöntemi ile birlikte üretir. Rızanın ve onayın hükmünün olmadığı yerde zor, baskı, şiddet, yıkım, talan olarak devreye girer. Zor, bir süre sonra devletin ve kurumlarının normali sayılır. Bu normalleşme içinde tepkisizlik en önemli eylem biçimi halini alır.

İşte bu şartlar altında ilerleyen resmi ekoloji ideolojisi de resmi ideolojinin önemli bir taşıyıcısı olacaktır.

Resmi ekoloji, doğal alanları ve çevreyi mülkiyet ilişkileri üzerinden tanımlar. Mülkiyet ilişkisi, “sahip olan“ kavramı üzerinden kendisini tanımlar. Sahip olmak, eldeki mülkü silaha dönüştürmektir. Bu silah koruma ve kollama görüntüsü altında sermayenin istek ve çıkarlarını dayatır. Bu uğurda baraj yapar, maden arar, santral kurar, ağacı keser, gölü yok eder… Karşı çıkanların karşısına da devletin resmi ve ideolojik aygıtları çıkar.

Nasıl resmi ideoloji ile pozitivizm arasında güçlü bağlar mevcutsa aynı bağlar resmi ekoloji ile de mevcuttur. Pozitivizm, gözlenmeyeni ve deneyimlenmeyeni yok sayar. Tek gerçek yaşanan gerçektir ve değiştirilmemelidir. Bu anlamı ile pozitivizm sadece felsefi bir akım değil, politik bir dünya görüşüdür de. İnsanı ve bilgiyi ayıran bu görüş bilgi ve gerçek arasındaki bağı da koparır. Her şeyi birbirinin devamı ve tekrarı olarak gören pozitivizm her tür muhalefeti büyük bir sapkınlık olarak yorumlar ve hatta yok yasar. Doğa yasaları ile toplum yasalarını eşitleyen bu görüş toplumsal irade, eylem, mücadele gibi kavramların da içini boşaltarak anlamını kaybettirir.

Pozitivizm, önce doğayı ardından toplumu ölçülebilir, formülleştirilebilir değerler kıstasına indirger. Formülleştirmek ve ölçmek, doğa yasaları üzerinden toplum ve doğayı ele geçirmek demektir.

Resmi ideolojinin milliyetçilik ile olan ilişkisini resmi ekoloji, ekolojik milliyetçilik olarak var eder. Ekolojik milliyetçilik, doğa ve doğal yaşamı farklı bir dille tariflendirir. Toprak, ideolojik bir dönüşüm yaşar, sermayenin lehine kutsanır ve ilahi değerlerle donatılır. Ekolojik değerler eritilerek milli çıkarlar havuzuna atılır. Bu havuzda yurttaş, popülizm, yabancı düşmanlığı, şovenizm, millet, ırk, din, dil, halk gibi kavramlar birbirine dolanır ve aynı potada eritilir. Anti evrensel değerler ödev haline getirilir.

Toprağın ideolojik dönüşümünde nedense tarımın kapitalistleştirilmesi, köylülüğün yok edilmesi gıdaya ulaşımın engellenmesi, GDO‘nun dayattığı endüstriyel zehirlenmeden söz edilmez. Üstleri bilerek ve isteyerek örtülür. Tarımın kapitalistleştirilmesi milletin refahı, toplumun yararı ve devletin çıkarınadır. Sadece bunlar üzerinden konuşulur ve tartışılır. Oysa biliyoruz ki tarımın kapitalistleşmesi sermayenin yararına ve çıkarınadır. Başka kimsenin değil !

Resmi ekoloji toplumsal hafızayı silmek için insan, toplum ve doğa arasındaki organik bağları koparır. İnsanın doğa ile kurduğu anlamları değersizleştirir ve siler. Örneğin yer ve mekan adları değiştirilerek kurulan tarihsel, sosyo-kültürel ilişkiler de silinir.

Resmi ekoloji ideolojisinin en hızlı yaygınlaşıp geliştiği alanlar çevre hareketleridir. Yukarıda değindiğimiz tüm özellikleri içinde barındıran çevre hareketleri kapitalizmle olan ilişkilerini sorgulamadıkları için, onu eleştirip alternatif çözümler üretemedikleri için soyut ve günübirlik kavramlarla resmi ideolojinin söylemlerini üretirler.

Resmi ekolojiye karşı mücadele etmek, diğer mücadele biçimlerinden ayrı ve bağımsız değildir. Derinden ve sinsice ilerleyen resmi ekoloji anlayışı her yerde deşifre edilmeli ve ortak hareketlerle karşı konulmalıdır. Tabi ki sınıfsal bağından koparılmış mücadele yöntemlerinin düştüğü hatalara düşmemek kaydı ile.

Kaynak: Karınca

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…