T24’den Ahmet Talimciler partilerin spor ile vaatlerini, üç yazı ile kaleme aldı. Üç yazıyı birlikte sizinle paylaşıyoruz.
AKP-Spor
Spor alt başlığı içerisinde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin(AKP) önce spordan ne anladığını belirten birkaç satır bulunduğunu belirtmeliyim. Burada sporun, spor sosyolojisinin kuramsal perspektiflerinden olan işlevselci bakış açısı ile tamamıyla yarattığı toplumsal etkiler üzerinden değerlendirildiği gerçeği göze çarpıyor. “Sporu sağlıklı bir toplum olmanın ve sosyalleşmenin önemli bir aracı olarak görmekteyiz. Spor yoluyla nesillerimizin kötü alışkanlıklardan uzak bir ortamda yaşam kalitelerini artırmanın yanı sıra yeni iş imkanları oluşturabileceğimizi değerlendiriyoruz”.
AKP’nin spora ilişkin bakışında önce neler yaptıkları ardından da neler yapacakları yer alıyor. Yapılanlara vurguda bulunulurken ülkemizdeki sayısal veriler üzerinden konuşma alışkanlığı tekrarlanıyor. Tabii burada rakamların ne kadar gerçeği yansıttığı meselesi ise yine soru işareti olarak kalmaya devam ediyor. Örneğin lisanslı sporcu sayısının 278 binden 8,4 milyona ulaştırılmış olmasında olduğu gibi. Seksen milyonluk ülke olarak nüfusumuzun yüzde onundan fazlasının lisanslı sporcu olmuş olması önemli bir atılımdır ancak bu sporcuların ne kadarının faal sporculuk yapmaya devam etmekte oldukları meselesi çok daha önemlidir.
Atletizm pist sayılarından yüzme havuzu ile stadyum sayılarına, spor salonlarına, futbol sahalarıyla çok amaçlı spor tesislerine ve olimpik, yarı olimpik yüzme havuzlarına kadar nasıl artış kat edildiği ortaya konulmaktadır. Gerçekten de ülkemizin son on altı yılında inşaat alanında yaşadığı büyük dönüşümün spor tesisleri alanına da sirayet ettiğini bu rakamlar ortaya koymaktadır. Ancak burada da bina yapmanın yanı sıra atılması gereken adımların neler olduğu meselesi üzerinde de durmamız gerektiğini belirtmeliyiz. On altı yıl içerisinde 772 uluslararası spor organizasyonuna ev sahipliği yaptığımızı bu beyannameden öğrenmiş olduk. Gerçekten müthiş bir rakam umarız daha kapsamlılarını da bir gün ülkemize getirebiliriz. Yapılanlar arasında verilen paralar diye bir bölüm yer alıyor ki, devletin amatör spor dallarının geliştirilmesi ve ülke içerisindeki spor federasyonlarının gelişmesinde yardım yaptık ifadesini kullanmasının yadırgatıcı bir söylem olduğunu hatırlatmak isteriz.
Spora ilişkin vaatlerin ikinci kısmının ise –ceğiz, cağız anlayışı içerisinde kaleme alındığını ve burada dilek ve temenniler içermenin ötesinde ana başlıklarla somut ifadelerin nasıl yapılacağı meselesine hiç girilmediğini görmekteyiz. Bunlar arasında sporcu yetiştirme testlerinden, desteklerin artırılmasına, geleneksel ve yeni spor mesleklerini tanımlayarak eğitimlerin artırılmasına kadar pek çok ifade yer alıyor. Antrenman programlarının hazırlanmasından daha fazla sporcu ile olimpiyatlara, paralimpik oyunlara katılmanın yanı sıra daha başarılı olmak da hedefler arasında yer alıyor. Büyük organizasyonlarda madalya kazanmak önemli bir puandır ancak burayı hedefleyerek yola çıktığınız anda işlerin tersine dönebileceği gerçeğini ıskaladığınızı unutmamanız da icap etmektedir. Son olarak tesislerin daha etkin kullanımından spor turizmine tabii burada gelir getirici adımların atılması meselesi de atlanılmamış ve spordaki şiddet, doping olaylarının önlenmesine kadar yapılacaklar belirtilmiştir. Son paragrafının son cümlesinde ‘başta spor etiği olmak üzere, bilinçlendirme ve bilgilendirme faaliyetlerine daha fazla ağırlık vereceğiz’ ile metin sonlandırılmıştır.
MHP-Spor
İktidarla birlikte seçime giren Milliyetçi Hareket Partisi’nin seçim beyannamesinin diğer partilere göre son derece az vaat içerdiğini ve bunların arasında spora dair herhangi bir ifadenin yer almadığı görülmektedir. Bu yüzden MHP’nin her fırsatta dile getirdiği Türk milleti ve onun gençliğine dönük nasıl bir sportif gelecek düşündüğünü öğrenme imkanımız en azından bu seçim öncesi bulunmamaktadır.
CHP-Spor
Ana muhalefet partisi Cumhuriyet Halk Partisinin altı başlık altında spora dönük vaatlerini sıraladığı görülmektedir. Bunlardan ilki yasal düzenlemeleri içermektedir, burada “Passolig ve e-bilet uygulamalarını kaldıracağız. Bireysel hak ve özgürlükleri hiçe sayan, yasakçı bir zihniyetle hazırlanmış Sporda Şiddet Yasasını demokratik bir yaklaşımla yeniden düzenleyeceğiz. Bütün spor emekçilerinin sosyal güvence ve sendikal haklara kavuşabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeleri yapacağız. Ulusal spor hukukunu, uluslararası spor hukuku ile uyumlu hale getireceğiz ve Devlet personel kanunu içerisinde spor hizmetleri sınıfı oluşturacağız” gibi ifadeler yer almaktadır. Ana muhalefet partisinin yaklaşımında genel ifadeler ve yapacağız, edeceğiz cümleleri öne çıkmaktadır.
İkinci olarak sporda kurumsal düzenlemeler başlığı yer almaktadır. Bu alt başlık içerisinde spor hukuku ana bilim dallarının kurulmasından, sporda ayrımcılığa son verilmesine ve Türkiye anti doping ajansının kurulmasına kadar bir dizi vaat yer almaktadır. Tesisleşme alt başlığı kısmında ise CHP’nin eşitlikçi ve sosyal devlet anlayışını öne çıkartan vaatler bulunmaktadır. Spor tesislerinin ücretsiz olarak yurttaşların hizmetine sunulması, kamu kurumlarında spor tesislerinin kurulması ve engelli bireyler için engelsiz spor alanlarının oluşturulması gibi. Ancak burada da bunların nasıl yapılabileceği hususuna ilişkin tıpkı diğer partilerde olduğu gibi herhangi bir ipucu yer almamaktadır. Zaten ülkemizin siyaset kültürünün her daim yapacağız, çözeceğiz anlayışı üzerinden yürüdüğü gerçeğini göz önünde bulundurduğumuzda bu durum çok da şaşkınlık yaratmamaktadır.
Eğitim ve spor ilişkisinin konu edildiği alt başlıkta ise devşirme sporcu anlayışının yerine yetenek havuzumuzun öne çıkartılmasına vurgu yapılmakta ve spor liselerinin açılmasıyla sporcu gençlerimizin eğitim düzeylerinin yükseltilmesi hedeflenmektedir. Burada da sosyal devlet anlayışının ipuçlarına rastlanmakta ve devletin öncülüğünde ücretsiz tahsislerle sporun yaygınlaştırılması amaçlanmaktadır. Eğitim ve spor ilişkisi bu ülkenin en sıkıntılı ve bir o kadar da kısırdöngü içerisine sokulan meselesidir. Görülen o ki bu vaatler tıpkı AKP de olduğu gibi durumu çözmek yerine sürdürmeye devam edecek koşulları yaratmayı sürdürecektir. Çünkü sistemsel adımları atmadığınız ve buna ilişkin alt yapıyı oluşturamadığınız sürece, kişilerle kaim bir anlayışla varacağınız yer daima benzer mesafeler olacaktır.
Son iki alt başlıkta spor gelirlerinde şeffaflık ve adalet ile uluslararası tanıtım etkinliklerine ayrılmıştır. Buralarda da yine kayırmacılıktan kurtarma, şeffaflık, denetim, hakkaniyetin sağlanmasının yanı sıra gerçekçi stratejilerin oluşturulması, spor turizminin geliştirilmesi ifadeleri yer alıyor. CHP’nin son cümleleri de tıpkı AKP gibi asıl üzerinde durulması gerekenlere vurguda bulunuyor: “Sporun paydaşları arasında uyum, iletişim, iş birliği ile Fair Play anlayışını geliştirerek, olimpizm ruhunu yaygınlaştıracağız”. Her iki partinin son cümlelerinde spor etiğini, fair-play anlayışını ve olimpizm ruhunu hatırlamaları ilgi çekici.
HDP-Spor
Halkların Demokratik Partisi(HDP)nin spor olgusuna ilişkin neler söylediğine bakalım. Metinde dikkat çeken yan tıpkı AKP metninde olduğu gibi spor sosyolojisini kuramsal perspektiften incelemek isteyenlerin başvurabilecekleri kuramlardan bir tanesi olan Çatışmacı kurama ilişkin ifadelerin kullanılmasıdır. AKP metninde işlevselci bir temel göze çarparken, HDP metninde ise çatışmacı kuramın etkileri hissediliyor.
Çatışmacı bakış açısına göre, ‘spor sermayenin ihtiyaçları tarafından çarpıtılmış bir fiziksel aktivite formudur. Spor, ekonomik güce sahip olmayanların dikkatlerini problemlerden uzaklaştıran bir uyuşturucudur’. HDP metninde tam da bu anlayışa odaklanan cümleler ön plana çıkmaktadır. “Spor yönetimlerinin, sporcuların ve diğer spor insanlarının katılımına kapalı, sermaye kontrolündeki oligarşik mekanizmalar ve medya ile olan çıkar ilişkileri ortadan kaldırılacak. Spor yönetimi ve yapılanması, insanın insan olarak kendi olanaklarını geliştirme, kendini aşmaya çalışma, rakibe ve onun emeğine saygı duyma, adil koşullarda mücadele etme, kazanmaktan çok yarışın ve etkinliğin parçası olmayı önemseme gibi değerleri aktaracak”
Sporun militarist, cinsiyetçi ve milliyetçilikle beraberliğine ilişkin cümlelerde metinde yer alıyor; “Spor, militarizm, cinsiyetçilik ve milliyetçiliğin av sahası olmaktan çıkartılacak” Tabii bu son derece önem taşıyan cümlenin nasıl gerçekleştirilebileceği meselesi ise tıpkı diğer partilerin seçim vaatlerinde olduğu gibi orta yerde durmaya devam etmektedir. Çünkü söz konusu edinilen ideolojik yaklaşımlar ile spor arasındaki geçirgenlik göz önüne alındığında bu vaatlerin yerine getirilebilmesinin sadece yasal düzenlemeler aracılığıyla gerçekleştirilebilmesi mümkün değildir.
Metnin geri kalan kısımlarında ise yine diğer iki partinin metinlerini andıran –yapacağız, gerçekleştireceğiz türünde cümleler öne çıkmaktadır. “Sporu yöneten federasyonlar demokratikleştirilecek ve gerçek anlamda özerkleştirilecek. Halkın kolaylıkla ulaşacağı spor merkezleri, sahaları, alanları yaratılacak. Amatör spor desteklenecek, mahalle ve köylerde spor merkezleri kurulacak. Sporda cinsiyetçiliğe son verilecek” Partilerimizin bu dilek ve temenniler içeren yaklaşımlarını nasıl gerçekleştirebilecekleri hususu yanıtlanmayı beklemektedir.
Son olarak ise HDP metninde “spora ayrılan kaynaklar, öncelikle geniş kitlelerin, performans-başarı ölçütünden bağımsız olarak, gerçekten spor yapmasını sağlamaya yatırılacak. Lisanslı sporcuların spor dallarına göre dağılımı dengeli hale getirilecek, futbolun bütün diğer spor dallarını marjinalleştiren baskınlığı azaltılacak. Lisanslı faal sporcu sayısı arttırılacak ve Passolig uygulamasına son verilecek” ifadelerine yer verilmektedir. Tüm ülke yurttaşlarının spor yapmasına yönelik yaklaşımların özellikle futbolun ağırlığının ortadan kaldırılması ve lisanslı faal sporcu sayısının arttırılmasına ilişkin önerilerle sürdürülmesi kadar bütün bunların başarı odaklı değil spor odaklı hale dönüştürülmesinin altı çiziliyor. Passoligin kaldırılması önerisi bütün muhalefet partilerinde dikkat çekiyor.
İYİ parti-Spor
İYİ Partinin seçim beyannamesinde spor alt başlığı Sporseverler üzerinde bir tehdit unsuru olarak kullanılan Passolig uygulamasını kaldıracağız ifadesi ile başlıyor. “Türk sporunu yeniden yapılandıracağız. Sportif müsabakalara girişi engelleyen Passoligi kaldıracağız. Başta futbol olmak üzere tüm sportif müsabakalara girişi engelleyen Passolig benzeri her türlü uygulamayı kaldıracağız” Metni hazırlayanların Passolig ile bütün spor karşılaşmalarına girişin engellendiği ifadesini kullanacak kadar olan bitene yabancı oldukları ise hemen anlaşılabiliyor.
Türkiye’nin spor ve spor yönetimleri ile siyaset arasındaki ilişkiye vurgu yapılan bölümler dikkat çekici olmakla birlikte buralarda kullanılan dilin yine önceki örneklerde olduğu gibi –yapacağız, çözeceğiz şeklinde olduğu görülmektedir. “Türk sporunu ihtiyaç, ihsas ve liyakatle yönetecek şekilde tek bir yasa alanda yeniden yapılandıracağız. Sporu siyasetten arındıracağız. Sporun özerkliğini sağlayacağız. Başta Türkiye futbol federasyonu olmak üzere bütün federasyonların seçiminde spor yöneticilerinin ve lisanslı tüm faal sporcuların katılımı ve söz hakkının olacağı bir sistem oluşturacağız”
Metnin içerisinde kalitesiz yabancı oyuncu transferlerine kriter ve sınırlamalar getirmek suretiyle Türk gençlerinin önünün açılacağından, Amatör spor kulüplerinin destekleneceğine ve kulüplerin sporcularının ulusal ve uluslararası başarılarına göre ayni ve nakdi teşvikler verileceğine kadar ibareler de yer almaktadır. Dikkat çekici olan husus ise Olimpiyatlardaki madalya hasretine son verileceği ve 2020 olimpiyatlarında Türkiye’ye asgari 10 altın madalya kazandıracak çalışmaların ivedilikle başlatılacağı cümleleridir. 2 yıl içerisinde 10 altın madalya kazanılacak çalışmaları metne almak büyük bir cesaret örneğidir. Bu durum aslında spora yaklaşımımızdaki madalya/başarı odaklı anlayışımızın ne kadar aklımızı başımızdan aldığını da göstermektedir.
Son olarak çocukların ve gençlerin spora özendirilmesinden, yetenek testleriyle birlikte eğiticilerin görevlendirilmesine ve tesislerin yapılmasının sağlanmasına kadar uzanan ifadelere yer verilmektedir. Ayrıca tüm yurtta halkımızın spor yapmasını sağlayacak imkanların sağlanması için BESYO ve Spor Bilimleri Fakültesi mezunlarının istihdam edileceği spor tesisleri de kurulması hedeflenmektedir. Olimpiyatlarda Türk bayrağının dalgalandırılması için ise olimpiyat stratejisi hazırlanacak ve Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi bünyesinde ayrı bir yapılanmaya gidilecektir. Yine bu hedeflenenlerin nasıl yapılabileceğine ilişkin herhangi bir ifade bulunmadığını hatırlatmalıyım.
SP-Spor
Saadet Partisinin seçim beyannamesinde spora ilişkin bir alt başlık yer almazken, vergi kısmında futbol üzerinden spora ilişkin verilen örnek tek ifade olduğu için buraya aktarıyorum. “2018 yılında aylık 2.700 lira maaş alan en düşük kamu çalışanı ortalama %20 oranında vergi öderken Süper Lig’de yıllık 24 Milyon lira ücret alan bir futbolcu sabit %15 oranında vergi ödeyecektir. Bu oran İngiltere’de %45, Fransa’da %50, İspanya’da %52’dir”
Vatan Partisinin seçim beyannamesinde ise sağlıklı, mutlu ve ahlaklı yurttaş yetiştirmek için spor alt başlığı ile vaatler sıralanmaktadır. “Gençlerimize ve her yaştan yurttaşlarımıza spor yapmaları için gerekli olanaklar sağlanacak, spor kurumları ülkemizin her köşesinde yaygınlaştırılacak ve desteklenecektir. Gençlerimiz ve yurttaşlarımız, spor yarışmalarında düşmanlığı ve bireyciliği kışkırtan özel çıkarcı yozlaşmanın etkilerinden arındırılacaktır. Bedence ve ruhça sağlıklı, mutlu ve ahlaklı yurttaşlar yetiştiren, toplumda dostluğu, dayanışmayı ve kardeşliği güçlendiren bir spor kültürü geliştirilecektir. Spor emekçilerinin hakları korunacaktır. Amatör sporculuğun önü açılacaktır. Futbolda yabancı sayısı sınırlandırılacaktır” Metnin işlevselci ve çatışmacı yaklaşımların karışımı olarak hazırlandığı görülmektedir. Tabii burada da keskin ifadelerin yanı sıra bütün bunların nasıl gerçekleştirilebileceğine ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır.
Yedi siyasal partinin spora ilişkin vaatlerini iki gün üst üste aktarmaya gayret ettim. Bu yazımda ise söz konusu olan vaatlerin ne/nelere karşılık gelebileceği ve yapılabilirliği üzerinde birkaç yorumda bulunmak istiyorum. Her şeyden önce vaatlere baktığımızda ilk göze çarpan ülkemizdeki siyasal partilerimizin spor sahasına ilişkin kafalarının net olmadığı gerçeğinin ortaya çıkmış olmasıdır. Her fırsatta seksen milyonluk ülkeden bahseden ve bu doğrultuda bir takım çıkarsamalarda bulunan iktidar ve muhalefet partilerinin, bu büyük kitleyi nasıl sağlıklı, hareketli ve sporun içerisinde tutacağına ilişkin net bir politikaları olmadığını söylemek durumundayız. Tabii bu durum sadece içinden geçmekte olduğumuz döneme özgü olmadığı gibi geçmiş dönemlerde de benzer bir anlayışın hakim olduğu gerçeğini de dile getirmeliyiz.
Sporu ve sporun etrafında oluşan tüm yapılanmaları nasıl görmekte olduğumuz sorusu beraberinde bütün bu olup bitenlere ilişkin yaklaşımlarımızı da şekillendirecektir. Maalesef bu ülkenin kuruluş dönemini dışında tutacak olursak hiçbir dönem spora ilişkin sistematik bir yaklaşım söz konusu olmamıştır. Yıllar içerisinde uygulamaya konulan yönetmelikler, düzenlemeler ve hayata geçirilenlerin arkasında daima günü kurtarma yaklaşımının sonuçları bulunmuştur. Bu ise başta milyonlarca insanımızın spor kültüründen uzak bir hayat sürdürmelerine ve yıllar içerisinde gelişen/değişen hayat şartlarıyla birlikte tüketim odaklı bir spor anlayışının takipçileri olmaları ile sonuçlanmıştır.
Nüfusumuzun dörtte birinden fazlasını oluşturan eğitim alanındaki çocuklarımızı, gençlerimizi sporun içerisine bir türlü sokamadığımız için son dönemde çocuklarının spor yapmalarını arzu eden ailelerin maddi katkıları ile yükselen özel kurslar, spor salonları, vücut geliştirme merkezlerinin sayısı artış göstermiştir. 1980’lere kadar kitlesel bir devlet anlayışı olarak spor politikalarımız tüm ülkeye dönük tesis ve uygulamalar temelinde ilerletilmeye çalışılmıştır. Buna karşın bütün bu anlayışların tıpkı bugünkü siyasi partilerimizin seçim vaatlerinde olduğu gibi –yapacağız, edeceğiz söylemlerinden bir adım öteye gitmediğini yıllar içerisinde defalarca gördük. Son dönemde yaşadıklarımız ise daha iyiye ulaşmaya çabalayan ailelerin el yordamıyla ve tamamen tesadüflere dayalı spor yaptırma girişimlerinden ibarettir. Devletin yapması gerekenleri yapmadığı yerde ortaya çıkan boşluğu dolduranların gerektiğince denetlenmediği ve özellikle vücut geliştirme alanında birtakım sağlıksız uygulamaların dolaşıma sokulduğu bir dönemden geçiyoruz.
Hiçbir siyasi partimizin sağlıksız kentleşme ortamı ile oluşan sıkıntıları aşma amacıyla kentlerin içerisinde tıpkı yurt dışında olduğu gibi nefes alabilme mekanlarının yaratılması konusunda herhangi bir yaklaşımı bulunmamaktadır. Milyonlarca insanı spor yaptırabilmenin yolu sadece tesis inşa etmekten ve buralara dönük bakım, malzeme ve hepsinden önemlisi insan kaynağı giderlerini karşılamaktan geçmez. Doğal ortamları korumak veyahut yeni yaşanabilir ortamlar yaratmak zorundasınızdır. Spora ilişkin bakış açılarımızın sadece yarışma temelli ve kazanma üzerinden yürütülüyor olması, daha küçük yaşlardan itibaren FAİR PLAY ruhu ile yetiştirmemiz gereken çocuklarımızın zehirlenmelerine ve yanlış yönde kanalize edilmelerine yol açmaktadır.
Futbolun ülke gündemi içerisindeki yeri ve etkisi göz ardı edilemez ancak bu durum başka spor dallarının önünün kesilmesine de yol açmamalıdır. O halde sporu siyaset kurumu ile eşleştirmek yerine sporu gerçek anlamda halkla bütünleştirecek ve en güçsüzlere, zayıflara başta kadınlar ve çocuklar olmak üzere yaşlılara spor yaptırabilecek bir anlayışı dolaşıma sokmak durumundayız. Burada ise belki de en çok konuşması gerekenlerin spor bilimciler olması gerekirken onların hiç seslerini çıkarmıyor olmaları dikkat çekicidir. Spor bakanlığının kaldırılması düşüncesinin zikredilmesine karşın başta spor bilimleri derneği olmak üzere bu alandaki birkaç ismi dışarda bırakacak olursak hiç kimseden açıklama gelmemiş olması son derece acıdır!
Keşke spor bilimleri ile uğraşan hocalarımız, dernek yönetimlerimiz seçime gidilirken ülkemizde nasıl bir spor yaklaşımı olmalı şeklinde açıklamalarda bulunabilselerdi. Spor alanındaki yetersizliklerimize ilişkin öneriler sunabilseler ve çözümün parçası olma doğrultusunda rollerini yerine getirebilselerdi. Bu durum siyasal partilerimizin de seçim beyannamelerinde bu kadar çok abartılı vaatlerde bulunmalarının da önüne geçebilirdi. Yaşadığımız tecrübelerin ortaya koyduğu somut durumu dile getirecek olursak, ülkemizin partilerinin spora ilişkin herhangi net bir çözüm önerisi bulunmadığı gibi bu ülkenin spor bilimcilerinin de yaşananlara dönük herhangi bir sözleri bulunmamaktadır.
Madalya sayılarının arttırılmasından, yabancı oyuncu sayısının kısıtlanmasına kadar bir dizi ifadeyi seçim vaadi olarak beyannameye koyma durumunu ancak bu boşluk ile açıklayabiliriz. Benzer şekilde Passolig uygulaması ile ilgili olarak iktidar dışındaki hiçbir partinin onay vermiyor olmasını da ekleyebiliriz. Passolig uygulamasını kaldıracağız diyenlerin basitçe kağıt bilet uygulamasına geri döneceğiz ifadesini bile kullanmamış olmaları veya yerine ne koyacaklarını söyleyememeleri belirsizliğin ne kadar ileri safhalarda durduğunu ortaya koymaktadır.
Büyük spor tesisleri yapmak, sporcu yetiştirmek için yetenek taraması uygulamasını hayata geçirmek, stratejiler geliştirmek, madalyalar kazanmak, eğitimde spora yer açmak ve daha onlarcası sadece ve sadece vaat olarak tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi güzel sözler söylemekten ibarettir. Bütün bunların nasıl gerçekleştirileceği meselesi orta yerde durmayı sürdürmektedir. Okullarımızdaki spor salonlarının sayıları, spor yapabilme ortamlarının durumundan tutun da beden eğitimi saatlerine kadar söylenebilecek çok fazla sorun olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmak durumundayım. Bu ülkenin temel liseler adı altında milyonu aşkın çocuğumuzun gittiği eğitim kurumlarında beden eğitimi dersi verilmemektedir. Devlet ve özel okullarda verilen beden eğitimi derslerinin de özellikle sekizinci ve on ikinci sınıf aşamasında büyük bir oranda yapıl(a)madığı gerçeğini de eklemeliyim.
Spora ilişkin meselelerimiz seçim vaatlerinde sanki maçlara gidip gidememek veya madalya kazanıp kazanamamakla halledilecekmiş gibi sunuluyor. Tesisleri halka açmak, yabancı oyuncu ve devşirme sporcu anlayışını ortadan kaldırmak vaatler arasında sıralanıyor. Oysa spordaki cinsiyetçilikle, sermaye odaklarıyla bu yaklaşımlarla mücadele edemezsiniz. Olan durumu sadece biraz daha çetrefilli hale getirmeye yardımcı olursunuz. Sporun endüstriyelleşme sonrasında bambaşka bir aşamaya doğru geçiş yaptığı gerçeğini siyasilerin hemen kavramasını beklemeyebilirsiniz. Ama bu noktada onlara yol göstermesi gereken spor bilimcilerin, ilk adımı yine siyasilerden beklemeleri anlaşılmaz bir durumdur.
Seçim beyannamelerinde elit spor, kitle sporu ve okul sporu temelinde farklılaşan ve farklı alanlara farklı yanıtlar verebilen somut projeler yer almalıydı. Sadece yapacağız, edeceğiz ile bitmeyen aynı zamanda kısa, orta ve uzun vadede Türkiye’de sporu nerede ve nasıl görmek istediklerini dile getirmeliydiler. Tabii bunun için onlara yol gösterebilecek bir spor manifestosuna acilen ihtiyaç duyulduğunu da belirtmeliyim.
Kaynak: T24 (3-5 Haziran 2018)