2315.jpg

 

Mor Çatı Kadın Sığınma Vakfı’nın kadınların nafaka deneyimlerinden yola çıkarak; nafakanın şiddet ve toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilişkisine dikkat çekmek için hazırladığı raporda, “Devlet politikalarının kadınların istihdama katılımı, sosyal desteklere erişimi, eğitimden eşit bir şekilde yararlanmaları, kreşlerin yaygınlaştırılması ve iş saatleriyle uyumlu hale getirilmesi yönünde düzenlenmesi sorunun esas kaynağını gören çözümler olacaktır” deniliyor

Rapora göre, kadınların en çok şiddet gördükleri alan evlilik, en çok şiddet gördükleri kişi ise eşleri. Ayrılma kararının önünde oldukça belirgin olan setlerden ilki ekonomik engel. Bunun açıklaması, erkek dominasyonundaki istihdamdan kadınların yerinin ev, ev işleri, aile büyüklerine bakmak olarak görülen toplumsal kanaatlere kadar uzatılabilir. Ayrılık kararının ardından yeni bir hayat kurmaya kalkmak demek, ilerlemiş yaş ve deneyimsizlikle birleşip daha netleşerek beliriveriyor. Özellikle çocuk sahibi bir kadın ise söz konusu, kreş masraflarıyla birlikte omzundaki ekonomi çuvalı gittikçe boşalarak ağırlaşıyor.

Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesine göre “Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.” Yani nafaka sadece kadınlara değil ekonomik gücü daha düşük olan erkeklere de bağlanabilir. Uygulamalardaki ‘Nafakayı kadın alır’ algısının sebebi ise basit: toplumsal cinsiyet eşitsizliği. Kadınlar erkeklere göre eğitim, istihdam ve eşit maaşa pek kolay ulaşamadıkları için nafaka hakkından faydalanan (!) taraf oluyorlar.

Mor Çatı’ya başvuran kadınlardan edinilen deneyimler gösteriyor ki boşanma sürecini başlatan kadınlar, kocaları tarafından sürekli tehdit edilip işyerleri, evleri aranarak iş ve evlerini kaybediyorlar. Böyle bir süreçte yeniden ve yeniden düzen kurmaya maruz bırakılmak geçimi sağlamayı giderek zorlaştırıyor. Süreç ise çoğunlukla kendisi, çocuğu ya da aile bireylerinden birinini öldürülmesi konusundaki tehditle kadının nafaka veya tazminattan vazgeçmeye zorlanmasıyla sonlanıyor.

Nafaka miktarını nafaka yükümlüsünün mali gücünün belirlediği Türk Medeni Kanunu’nun 175. Maddesi ve deneyimlerin gösteriği manzara, kadınların çoğunluğunun aylık 300 TL yoksulluk nafakası aldığını gösteriyor. Elbette bu konuda bir standardizasyonun olmadığı ve nafakanın hakim tarafından belirlendiğini, çocukların bakımı gibi konularda daha yüksek nafakalar bağlandığını belirtmek gerek. Ancak açlık sınırının 2.029 TL olduğu düşünüldüğünde kadınların çalışmak yerine hayat boyu nafaka ile geçim sağlama ya da sırf nafaka için bir hafta evli kalıp boşandığı hikayeleri çürümeye geçiyor. Özellikle Türkiye şartlarında, boşanma kararının adeta pimi çekilmiş bomba etkisi yarattığı toplumsal baskının hakimiyetindeki ailelerde, nafaka için boşanmayı isteme iddiaları suratta ekşi bir ifadenin ötesine geçemiyor ne yazık ki. Nafakası bağlandığı halde alamayan, almak için çabaladığı için bile baskıya maruz kalan kadınlar o dillere pelesenk olmuş ‘Türkiye gerçeği’nin yapı taşlarından birini oluşturuyor.

Yukarıda bahsi geçen ‘nafaka yükümlüsünün mali durumunun belirlediği nafaka miktarı’ eşin yoksul olması durumunda bağlanmıyor bile. Evlenme, iş sahibi olma, mesleği olup çalışmamayı tercih etme halinde ya da devletten sosyal yardım alınma halinde yine nafaka alınamamakta. En yaygın görülen olaylardan biri ise, kocanın maaşını asgari ücretten göstermek, sigortasız çalıştığını söylemek ya da mal varlığını başkasının üzerine yaparak nafakayı olabilecek en aza indirip veya hiç ödememesi oluyor. Bir diğer sorun olarak kadın talepte bulunmadığı müddetçe nafakanın enflasyon oranında artırılmaması bu hengamede oldukça geride kalıyor.

Raporda altı çizilen bir diğer başlık olan İştirak Nafakası, çoğunlukla babanın çocuğun velayetini almak istediği ancak velayeti aldıktan sonra çocuğu anneye vermesi ile sonuçlanınca kendisi için maddi ve manevi yüklerden kurtarıp hukuki bir yol bulmuş oluyor.

Toplumsal cinsiyet eşitliği sıralamasında 144 ülke arasında 131. sırada olan bir coğrafyada nafakanın kaldırılmasını talep edenlerin Türkiye’yi refah seviyesi yüksek ülkelerle karşılaştırmak yerine burada katmerli eşitsizlikle muhatap olan kadınlara bakmalarının gerektiği belirtilen rapor şu önerilerle sona eriyor: “Nafaka konusunda yapılması gereken; toplumsal cinsiyet eşitsizliğini önleyen ve telafi eden çalışmalar yapmaktır. Devlet politikalarının kadınların istihdama katılımı, sosyal desteklere erişimi, eğitimden eşit bir şekilde yararlanmaları, kreşlerin yaygınlaştırılması ve iş saatleriyle uyumlu hale getirilmesi yönünde düzenlenmesi sorunun esas kaynağını gören çözümler olacaktır. Bunun yanı sıra kadınların nafaka konusunda karşılaştıkları sorunlar üzerine çalışmalar yapılmalı ve mağduriyetleri telafi edilmelidir. Nafaka süresi ve kusur konusunda mevcut yasa değiştirilmemelidir. Hukuki süreçler sonunda nafaka yükümlülüğünün yerine getirilmesine ilişkin güçlükler tespit edilmeli ve buna ilişkin çözümler üretilmelidir. Nafaka alamayan kadınların mağduriyetlerini giderici ara formüller bulunmalı, kadınların ve çocukların yoksulluğa düşmelerinin önü kesilmelidir. “

Kaynak : Mor Çatı

 

 

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…