90’ların ortasında bir ara Ankara İncek tarafına yolum düştü. Şaşırmıştım. Bir tane bina bile olmayan bir yere 3+3 şeritli, tam aydınlatmalı yol yapılmıştı. Yarım saat gittim, bir arabayla bile karşılaşmadım. Akıl erdirememiştim bu kadar tenha bir yere böyle bir yol yapılmasına. Sonradan fısıltılar dolaşmaya başladı, bazı ünlü siyaset simsarlarının ve kodamanların oralardan yüzlerce dönüm arazi satın aldığıyla ilgili. Ulaşımı var en iyisinden, imar da geçti zamanla. Şu an Ankara’nın en gözde yerlerinden biri. Orta-üst ve üst gelir grupları oturuyor. İki dönümlük taşlı tarlalar oldu sana 3-4 tane milyonluk daire. Yol yap, arazi kapat, imara aç, nüfus kaydır idi plan ve başarıyla uygulandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi 2019 yıllık bütçesi 24 milyarmış. Bir de başlıca İSKİ, İETT gibi iştirakleri var. Net rakamların pek bir önemi yok ama hepsi birlikte yıllık yaklaşık 40-50 milyar gibi bir para kontrolü eder. İhaleler, tedarikler, personel harcamaları, belediye hizmetleri, maaşlar, “hayır” işleri, yardımlar vs. aracılığıyla dilim dilim birilerine gidiyor bu pasta. Seçim dedikleri şeyin özü de zaten “geçim”dir bu dünyada. Düne kadar çeşmenin başını AKP’li belediye tutuyordu. Şimdi bırakmamak için takla üstüne takla atıyor.
Bu tutarlar bir çok ülkenin yıllık gelirinden yüksek fakat değinmek istediğim konuyu yansıtmıyor. Aslında belediye bütçesi dediğin AKP’nin gerçekten kaybettikleriyle kıyasla, çerez parası bile değildir, sadece sakız parasıdır. Açıklayalım…

Devletten beslenmenin türlü yolları var. Devlet kasasından maaş yoluyla beslenir adam. Rüşvet yoluyla beslenir. Makamı büyütür ihale dağıtıp arada avantasını bularak beslenir. Hepsi şekerdir, baldır ama avantanın belli kısıtları olur. En yüksek maaş dediğin kaç paradır bir kere? Ya da en büyük rüşvet? İhale verse alanın kâr oranı içinde bir yerlerdedir gene kazancın sınırı. Üstelik bir yığın teknik, hukuksal zorlukları olur. Gelir başkası teklif verir bütün planları berbat eder. Adamla anlaşmak zorunda kalır ya da ihaleye sokmayacak bir yol bulması gerekir. Sonuca itiraz eden, mahkemeye veren olur.

Hiç birisi ilk paragrafta anlattığım kazanç türünün yanına yaklaşamaz. Nüfus artışının ve köyden kente göçün devam ettiği bir ülkede piyangodan sonra en zahmetsiz en ballı okka arazi vurgunculuğudur. Ne fabrikatörlük, ne mütteahhitlik, ne turizmcilik ne de başka bir iş. İmara aç, betonu dök! Düz hırsızlıktan hiç bir farkı yoktur tabii bunun. Çünkü arazinin değer artışı kadar talebin başka yerden çekilmesi, halkın cebinden para eksilmesidir finansal anlamda.

İstanbul’a inşa edilen mega projelerin arkasında da aynı strateji yatar. Üçüncü havaalanını gittiler özellikle en kuzeye yerleştirdiler. Kanal İstanbul’un çevresine yeni bir şehir kuracaklarını zaten saklamıyorlar. Üçüncü köprü ile vurgun yerlerine ulaşım da sağlandı. Bu büyüklükte projeler zamanla çevresinde bir ekonomi oluşturur ve yapılaşma başlatır. Diğer yönden de vakum etkisi yaratıp şehri kendisine çekecektir. Belli bir zaman sonra da birleşir eski şehirle yeni şehir, bütün yarımada yapılaşır ve 25-30 milyonluk nurtopu gibi -ya da Kahire gibi- bir İstanbul’umuz olur artık. (Bu kadar “tenha” bir şehirde de yaşamaktan da kurtulur İstanbullular.)

Bu arada nüfusumuz da nüfus hareketlerimiz de pek ilginç. Bu planla ya da mütteahhitlere konut sattırmakla bağlantısı var mıdır bilinmez ama (bence var) 3-5 çocuk teşvikleriyle, Suriyeli, Iraklı, Afgan göçleriyle roketledi gidiyor. Öbür yandan tarım, hayvancılık bitirildikçe şehre göçüyor köylüler. Kürt kardeşlerimiz de hendek operasyonu, terörle mücadele vs. diye batıya göç ettiriliyor, yüz bin yüz bin kafilelerle. Taşınmazlarımızın değerine değer katıyorlar bütün etmenler.

Kuzey taraflarında arazi kapatmaların söylentileri tek tek düşmeye başladı basına. Bir İstanbul daha yerleşecek oralara. Moğol istilacılarına rahmet okutacak bir yağma. Eski havaalanı arazisini yapılaşmaya açmak göze çok batan kısım ama burada dönen vurgunun sadece küçücük bir parçasıdır. Bunları RED’de yazıp çizdik, burada özet geçiyorum. Büyük plan tıkır tıkır işledi bugüne kadar.

Derken malumunuz fena mı fena bir yol kazası oldu. Ekrem İmamoğlu diye biri aradan sıyrılıp İBB seçimlerini kazandı. Beklemiyorlardı. Pembe rüyalarla uyurken bir kova soğuk suyla uyanmak gibi şoktalar. Sıradan bir çevre eylemi misali çarklara bir iki kum tanesi serpmek bile planları işleten haydutları kudurtuyor. Bu sefer kum tanesi değil bir demir levye giriverdi menfaat düzeneğine. Şimdi sen söyle, bu adama mazbata nasıl versinler? Etiler Polis Okulu arazisi gibi üç beş dönüm ya da İncek gibi üç beş bin dönümden söz etmiyoruz. Yeni bir İstanbul kurup trilyonluk bir sermaye transferi yapma planından söz ediyoruz.

İmamoğlu’nun işi çok zor. Karşısında her şeyi göze alan gözü dönmüş bir menfaat canavarı var. Bu satırları yazıyorum YSK daha geçersiz oyların sayımıyla meşgul. Ne yapacaklarını düşünmek için zaman kazanıyorlar. Mazbatayı vermemek için her yolu deneyeceklerdir. Belki seçimleri tekrar ettirirler. Belki doğrudan kendilerini galip ilan ederler. Belki de mazbatayı vermek zorunda kalır sonra da Fethullahçı der, PKK der kayyum atarlar.Kayyum atamazlarsa belediye çalışmalarını elden geldiğince sabote ederler. Bakarsın temizlik işçileri ya da otobüs şoförleri grev yapar şehir felç olur. Ya da en kötüsü 7 Haziran’dan sonra yaptıklarının benzerini tezgahlarlar. Ne yaparlar bilmem ama kesinlikle rahat durmazlar bundan eminiz.

İmamoğlu ve CHP bu süreci iyi kullanabilirse, haklılıklarını anlatabilirse hepsi ters teper ve AKP siyasetten silinir. Ya da İmamoğlu ile anlaşma yoluna gitmeye çalışırlar. Sonuçta CHP’li de olsa siyasetçi dediğin özde makam peşinde koşan tüccar adamdır. Anlaşmaya yanaşmaz süreci de değerlendirebilirse yeni bir siyasi lider doğar Cumhurbaşkanı olur. İmamoğlu ve CHP İstanbul şimdiye kadar halkla ilişkiler konusunda iyi bir performans gösterdi. Her şey olabilir. Şaşırmayın.

Tabii İmamoğlu bu işten sıyırır da emperyalistlerin ve patron sınıfının yeni seçeneği haline gelirse, biz de başlayacağız onun gerçek yüzünü anlatma çabasına…

Bu durumda, en zor işi biz yapıyoruz demektir!

Kaynak: Red

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…