Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı
Ahmet Telli
Sendika.Org yazarlarından Soner Torlak’ın çevirisiyle yayımlanan “Louis-Auguste BLANQUI-Bir İsyancının Portresi” kitabını okuyunca Ahmet Telli’nin “Soluk Soluğa” şiirini hatırlamamak mümkün mü? Kitabın girişinde; adı Jakobenlikle, cumhuriyetçilikle, radikal ateizmle, sokak savaşıyla, barikatlarla, ayaklanmayla, komplolarla, sosyalizmle ve komünizmle birlikte anılan, üç devrimin emektarı, altı başarısız darbe girişiminin örgütleyicisinden bahsedildiğini okuyunca kendini insanlığın kurtuluşuna adamış iflah olmaz bir isyancının öyküsüyle karşı karşıya olmanın heyecanı okuru sarıyor. İnandığı değerler uğruna 76 yıllık ömrünün neredeyse yarısını hapiste geçiren ve 74 yaşında son kez hapisten çıktığında bile emekliye ayrılmayıp “Ne Tanrı Ne Efendi” gazetesini çıkaran Blanqui’yi tanımak birçok kez aynı şiire yolumuzu çıkaracak:
Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
yalnızca kendini yaşamayı nerden bilebilir
ve başarısız eylemler çağında o
kaçabilir mi binlerce kez ölmekten
Doug Enaa Greene tarafından yazılan eser; Fransız devrimi, Restorasyon dönemi, 1830 Devrimi, 1848 Devrimi, Paris Komünü, Prusya savaşı ve birçok ayaklanmayı arka planına alarak bir devrimcinin içine doğduğu tarihsel dönemin, devrimci fikirlerin mayalanma koşullarını nasıl oluşturduğunu göstermesiyle de öğretici. Fransa rejimi cumhuriyetle monarşi arasında gidip gelirken, Blanqui’nin düşünceleri de cumhuriyetçilikten sosyalizme doğru evrilmektedir.
Siyasete Restorasyon döneminde atılmış olması, bu dönemde edindiği komplocu alışkanlıkların daha sonra kuracağı Aileler Cemiyeti, Mevsimler Cemiyeti ve Blankici Parti gibi örgütlere taşınmasına yol açar. Babeuf ve Carbonarici hareketinde görülen hücre tipi örgütlenme Blanqui için vazgeçilmezdir.
Ki onlar hep yalnızdır ve her nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu
Blankicilik yaratıcısı tarafından bile zapt edilemez olur, partisi tarafından Blanqui’nin karşı çıktığı bir ayaklanma kararı alınır. 300 tabanca ve 400 kama ile kışlaya saldırı emri verilir, işçi mahallelerinde halka ayaklanma çağrıları yapılır. Ancak ne askerlerden ne halktan beklenen karşılık alınamadığında kitlelerle bağ kurmamanın hata olduğunu ilk kez deneyimler. Birkaç hafta sonra ise Paris halkının baskısıyla 3. Cumhuriyet ilan edilir. İkinci İmparatorluk neredeyse tek kurşun sıkılmadan yıkılır.
Ömrünü devrime adamış Blangui, Paris Komünü’nü göremez çünkü hapistedir.
Onlar ki bu dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar
Ancak Blanqui’nin prestiji duvarları aşmaya yeter. Gıyabında Komünal Konsey’e seçilir. Blanqui’nin serbest bırakılması için defalarca yapılan görüşmelerden sonuç alınamayınca Komün elindeki en değerli rehine olan Paris Başpiskoposu’nu önerir, ret cevabına el yükselterek ellerindeki tüm rehineleri vermeyi önerirler ancak Komün’ün Blanqui gibi liderden yoksun kalması Fransız Devleti için her şeyden önemlidir.
Kitabın ‘Yıldızlardan Ebediyete’ başlıklı kısa bölümünde Blanqui’nin bilimsel çalışmalarına da değinilmiş.
Sonuç bölümüne geldiğimizde; Jakoben devrimci geleneğinin varisi ve yeni sosyalist geleneğin habercisi Blanqui’nin doğru sorular sormasına rağmen doğru cevapları bulamamış olduğunu, ancak eksiklikleriyle Lenin’e ne yapılmaması gerektiğini göstermiş olduğunu anlıyoruz. Komplocu bir örgüte değil, devrimci bir sınıfa dayanan Lenin “Ne yapmalı” sorusunun cevabını da bulacaktı.
Blanqui ile aynı dönemde yaşayan Marx ve Engels’in onu Fransa’daki proletarya partisinin beyni ve ilham kaynağı olarak gördüğünü, her saldırıya uğradığında onu savunduklarını öğreniyoruz. Ancak eleştirilerini yapmaktan da geri durmamışlar.
Hapisteyken çıkarılan Kraliyet affını reddederek kendine bile boyun eğmeyen, isyanı bir sanat haline getiren, devrimi yapamasa da devrim olabilen bu isyancının mücadelesi okunmalı…
Kaynak: Sendika.org