Kognitif kültür, bedenimizin algıyla, hislerle, düşünmeyle görünenleri taklit ederek ve zamanla içselleştirip modelleyerek toplumun bir parçası olduğunu, çokluktan oluşan bütünü, bütünden doğan kişiyi ifade eden bir terim.

Müzik aplikasyonları keyifli platformlar (şarkılarda aradığınız her şeyi bulamasanız da). Geçen sene küçük kuzenim elimden tutup beni tablet bilgisayarının başına çekti ve bir karaoke aplikasyonundan Frozen adlı animasyon filmin ünlü ‘Let it Go’ parçasının klibini açtı. Sözlerinin tamamını bilmesem de, neyse ki şarkıya aşinaydım. Renklenen altyazıyla İngilizce sözleri tekrar etmeye başladım. Kuzenim de ekrana bakarak İngilizce bir şeyler mırıldanmaya ve ellerinden buzul ışınlar çıkaran Anna’yı tekrarlamaya çalışıyordu.

Çocukların sevdikleri çizgi karakterlere, ebeveynlerine veya başkalarına bakarak dili, beden hareketlerini, yüz ifadelerini taklit ederek sosyal ve kültürel birer kişi haline geldikleri yaygın bir görüş.1 Bu ifadeler, hareketler veya konuşmalar sayesinde kabul görmek ve bazen de sizle tersleşmek isteyebiliyorlar. Yapılan taklidin ne derece iyi ne derece kabul edilemez olduğuna dair, davranış bilimlerinin, sosyal ve kültürel bilimlerin söyleyeceği şeyler çok (örneğin “ayıp” sözler ve davranışlar, kurallaşmış toplumsal cinsiyet rolleri, cinsel yönelim veya tercihler). Ancak taklidin sadece çocuk gelişimine değil, kişilik oluşturmaya ve toplumun bir parçası olmaya etkisi muazzam.

“Birinci Dünya”nın (Türkiye’yi de kısmen bu verili ve sorunlarla dolu gruba almak elbette mümkün) meseleleri arasında ebeveynlerin çocuklara birer rol modeli olmaları gerektiğini anlatan birçok kitap, kamu spotu, sivil toplum kuruluşu, film ve benzeri yayını görmüşsünüzdür (her birinde ideolojik motifleri de fark edebilirsiniz). Çocuğunuz kavgacı olmasın isterseniz, onunla kavga etmezsiniz; kendini daha iyi tanısın isterseniz, ona kendini tanıyacağı araçları sunar, sözler söylersiniz; katı biriyseniz, çocuğunuzu sürekli kontrol ve gözetim altında tutup ‘doğrusu bu’ diye bazı şeyleri ona dikte de edebilirsiniz.

İster akademide olsun ister sokakta, taklidin çocuklar için bir bağlantı kurma şekli olduğu düşüncesini kimse reddetmez sanırım. Çocukluğun da ötesinde, “beni ben yapan ötekidir” veya “insan insanın aynasıdır” gibi güzel sözler de, yüzlerce yıldır kitapları, duvarları ve sosyal medya paylaşımlarını dolduruyor. Taklit, görünen veya duyulan bir şeyin salt bir tekrarından ziyade, sürekli yinelenmiş birer partiküller bütününe de işaret eden bir olgu. Kognitif kültürümüzün bir bileşeni.

Kognitif kültür, yeni doğmuş bebeklerdeki biyolojik bir mirası değil, bedenimizin (yani zihnimizin) algıyla, hislerle, düşünmeyle görünenleri taklit ederek ve zamanla içselleştirip modelleyerek toplumun bir parçası olduğunu, çokluktan oluşan bütünü, bütünden doğan kişiyi ifade eden bir terim. Dolayısıyla kişiyi çevresinden, zihni bedenden, aklı hislerden ayırmayan bir yaklaşım kognitif kültür. Bir çeşit dünya görüşü edinme şekli olduğu da söylenebilir. Kültürel çalışmaların kognitif bilimle (psikoloji, psikanaliz, yapay zeka, antropoloji, felsefe) buluşabildiği alanlardan biri.

Yaşam ağı

Evrim psikolojisinin temel bir söylemi, insanların zihinsel (yani bedensel) içgüdülerinin olduğu.1 Yirminci yüzyılda yükselen, psikanalizden nörobilime ve günümüzde de büyük veri yoluyla geliştirilen yapay zekâ çalışmalarına, insan davranışı merceğe alan tüm alanlarda bu söylemin farklı versiyonlarını görmek mümkün. Cecilia Heyes’in son kitabı Cognitive Gadgets: the Cultural Evolution of Thinking (Kognitif Cihazlar: Düşünmenin Kültürel Evrimi 2018) de geniş çaplı bir giriş ve özet niteliğinde. Heyes, çağdaş hayatımıza içkin taklit ve zihin-okuma gibi kognitif süreçlerin kültürle, etkileşimle aktarıldığını, biyolojiden çok kültürel aktarımın bir ürünü olduğunu söylüyor.

Yeni doğmuş bebeklerin de bir takım yüz ifadelerini taklit etmede çok geç kalmadığından bahseden psikoloji çalışmaları uzun zamandır literatürde.2Fakat bebeğin taklitle öğrendiği ve bunun biyolojik bağlantıları olduğu yönündeki iddia, hem Heyes’in çalışmasınca hem de kognitif bilimin farklı kollarınca sorunlu bulundu.3 Psikanalist Jacques Lacan’ın ünlü ‘Ayna Evresi’4 makalesinde ifade ettiğine benzer bir yansıma deneyimi sürecinden tüm çocuklar ve yetişkinlerin geçtiği, günümüzde daha çok kabul gören bir görüş. Bu ayna deneyimi, bebeğin ve kişinin kendini tanımada dış dünyadan yansıyan bütünlüklü imgelerin rolüne işaret ediyor. Çocuğun bir edimi (şarkı söylemek, dans etmek, kitap okur gibi yapmak) başkalarının yaptığına tıpatıp benzer şekilde yapmaya çalışması bunun bir örneği. Bu süreçle beraber, erken yaşlarda başlayan taklidin sürekli tekrarlaması yoluyla toplumun bir parçası olduğumuz, davranış bilimlerinde, toplumsal cinsiyet ve kimlik çalışmalarında defaten ifade edildi. Kısaca taklit, küçük yaşlarda başlıyor ve yetişkinlikte, içselleştirilmiş bir takım icralar bütünü haline gelerek bizi biz yapıyor.

Günümüzdeki bir başka yaygın kanı, taklidin, bir çevre, toplum, çeşitli iletişim ağı içine girerek yapıldığı yönünde. Başka bir deyişle “beni ben yapan ötekidir” türünde bir noktaya, kültürel kodların bir sosyal ilişkiler ağı üzerinden çocuğa aktarıldığı sonucuyla varabiliriz. Küçük kuzenim gibiler ve hatta yazmayı dahi öğrenmeden tablet veya herhangi bir akıllı cihazı kullanmayı öğrenen çocuklar için dijitalyanın artık bu ağa içkin bir şey olduğu kanıksanmış durumda.

Öyle ki, Google benzer bir konuda çoktan işe koyuldu ve çocuklara dijitalyanın dilini küçük yaşta öğretmek ve kullandırmak üzere ‘CS First’ adlı projesini ABD’deki birçok devlet okulundaki pilot programlar dahilinde devreye soktu.5 Bu projenin bir parçası olan küçük yaştaki çocuklar (ilköğretim ve okul öncesi eğitim öğrencileri), video uygulamalı eğitim ve modüller gibi birkaç yöntem üzerinden bilgisayar bilimi ve kodlama öğreniyorlar. Bir açıdan kreatif bir alan tanıyan bu kodlama ve web tasarımı eğitimi, çocukları bir mühendis veya tasarımcı yapmak amacıyla değil, yirmi birinci yüzyıl bireyinden beklenen (beklenecek olan) nitelikleri karşılamak için gerçekleştiriliyor. (Bu esnada üstün başarı gösterenler, Google merkezlerinde özel eğitime alınabiliyor. Bir tanıdığımın bu özel eğitimlerden birine giden bir çocuğu, henüz İngilizce gramerine hâkim olmadan kodlama dilini biliyordu bile).

Bir bakıma dijitalyanın hayata içkinleşmesiyle değişen ‘insan’ anlayışı ve bir sonraki kuşak, dijital cihazların mimarisi, arayüzü ve altyapısındaki dili de öğrenmeyi içeriyor. Dolayısıyla, gündelik hayatta kullandığımız dil(ler)e, yakın zamanda dijital altyapı dilini de eklemek olası. Hatta bu dil, rakamlar, harfler, komutlar, geçitler ve algoritmaların da ötesinde, yazılı kodlama arayüzü süzgecinden geçerek ekranda temsil bulan ‘Let it Go’ gibi dil ve görsel birleşimi metinleri de içeriyor. Yeni kuşaklar bu dili özgeçmişlerinde güzel görünsün diye değil, değişen insan oluşunun bir parçası olduğu için yapacak gibi görünüyor. Bunun beraberinde getirdiği ve getireceği, biyolojik evrimle kültürel evrimin ‘hız’ zemininde nasıl uzlaşacağı, insan ve insan-olmayan makine etkileşiminin olumlu veya olumsuz sonuçları, geniş bir tartışma alanı oluşturuyor.

Kognitif kültüre çocuklar ve dijitalya üzerinden kısa bir giriş yapma amacıyla kaleme aldığım bu yazıya, kognitif kültürün dönüşen bu boyutunun, çocuğun ve yetişkinin (kitabi dille ‘özne’nin) kendini tanımasında ne derece rol oynadığından bahsederek devam edeceğim.

Notlar

Heyes, Cecilia. Cognitive gadgets: the cultural evolution of thinking. Harvard University Press, 2018.

https://www.cep.ucsb.edu/primer.html

Meltzoff, Andrew N., and M. Keith Moore. “Imitation of facial and manual gestures by human neonates.” Science 198.4312 (1977): 75-78.

Cook, Richard, Alan Johnston, and Cecilia Heyes. “Facial self-imitation: Objective measurement reveals no improvement without visual feedback.” Psychological science 24.1 (2013): 93-98.

Lacan, Jacques. Ecrits: A selection. Routledge, 2001.

6 https://csfirst.withgoogle.com/s/en/home

Kaynak: BİANET

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…