Lewis Carroll’un Alice Harikalar Diyarında masalında Alice, bir tavşan yuvasından Harikalar Diyarına düşer. Bu fantastik dünyanın doğruları da kuralları da hiç de alışık olduğumuz türden değildir. İmkansız gibi görünen şeylerin imkanlı hale geldiği bu dünyada bambaşka bir gerçeklik vardır. Bu masalın sonsuz sayıda okuması yapılabilir. Alberto Manguel, ‘Okumalar Okuması’nda masalı her okuduğunda farklı bir Alice ile karşılaştığını yazar. Örneğin sekiz-dokuz yaşlarında masalı ilk kez okuduğunda Alice’in maceralarında kendisini Alice’in yol arkadaşı olarak hissettiğini, masalı yirmili yaşlarında yeniden okuduğunda ise Kupa Valesi’nin yargılanmasını Andre Breton ile ilişkilendirdiğini ve Alice’in sürrealistlerin bir kardeşi olduğunu keşfettiğini söyler (Manguel, 2014: 17- 18). Hem bir yazar hem de bir edebiyat eleştirmeni olan Manguel, Rorty’nin “ironist” olarak tanımladığı kişilerden biri olarak düşünülebilir; çünkü Rorty’ye göre edebiyat eleştirmenleri farklı anlamlara erişebilmeleri nedeniyle birer ironisttirler. Sonsuz sayıda anlamın olduğunu söyleyen Derrida’da Rorty’nin ironist olarak tanımladığı kişilerdendir; çünkü mevcut yapıları sökerek yerine yenilerini yerleştirmeyi önerir. Hem Derrida, hem de Rorty, doğruluğun dile ait bir şey olduğunu, bir metnin ise birçok anlamı olabileceğini, dolayısıyla tek bir doğrudan ya da sabit bir gerçeklikten söz edilemeyeceğinden bahseder.
Derrida modern göstergeleri geçersiz kılarak nesnel bilginin de olanaksızlığını ilan eder. Bilgi, dil tarafından üretilen anlamın bir etkisi ya da işlevidir ve bu da tarihin bir biliminin olamayacağı anlamına gelir. Bunun da ötesinde, Derrida’ya göre dünya bir metindir ve bu metnin dışında hiçbir şey yoktur. Bir içeriğin tam ve en son okuması diye bir şeyden bahsedilemez; çünkü bütün metinlerin birden fazla anlamı vardır. Bu nedenle Derrida’ya göre dil veya metinler, dünyanın doğal yansımaları değildir. Metinler, bizim dünyayı kavrayışımızı yapılandırır. Derrida’ya göre doğru, özne tarafından kesin olarak bilinemez ve yazının dışında bir doğruluktan söz edilemez. Her metnin de birden çok anlamı olduğunu düşünürsek, sonsuz sayıda da doğruluk olduğu fikrine ulaşırız.
Derrida’nın doğruluğa dair görüşleri açısından, en önemli çalışması hiç kuşkusuz yapısökümdür. Yapısöküm, herhangi bir şeyi bozmakla ilgili değil bir direniştir; ama yalnızca bir direniş de değildir, aynı zamanda bir inanç eyleminden ortaya çıkar. Yapısöküm özünde, Derrida’nın dili, dil içinde yapı çözümüne uğratma girişimini dile getirir. Derrida, yapısöküm ile Avrupa düşüncesini sökerek yerine daha kullanışlı bir yapı inşa etmeyi amaçlar. Kendisini en fazla özdeşleştirdiği kavram olan yapısöküm, genellikle Derrida’nın okuma yöntemi olarak tanımlanmaktadır. Fakat yapısökümü “yöntem” diye adlandırmak yanlıştır; çünkü Derrida yöntem fikrine karşı çıkar. Derrida’nın yapıları önce söküp, ardından yeniden inşa etmeyi önerdiği yapısöküm, izlediğimiz bir filmi, okuduğumuz bir romanı ya da herhangi bir düşünceyi bir başkasının bambaşka algılayabileceğini öne sürer. Yapısöküm, doğruluğa ilişkin önceki tüm kabulleri de yıkar.
Yapısökümü, Batı felsefesine karşı adeta bir devrime neden olmuştur. Yazar tarafından oluşturulan anlam ortadan kalkmıştır, başka bir ifadeyle nesnedeki anlam yok olmuştur ve öznedeki anlam belirleyici hale gelmiştir. Derrida anlamsızlık, doğrudan yoksunluk pahasına tez antitez ve sentez diyalektiğinin dışında kalmayı tercih etmiştir. Sabit anlamın ortadan kalkması, okuyucu sayısınca farklılığı ortaya çıkarmıştır. Metin bütünlüğünü kaybetmiştir ve böylece bir saçılma yaşanmışır. Yapısöküm, temel belirlemeyi, doğruluğa ilişkin mütekabiliyet teorisini ve bilincin önceliğini ortadan kaldırsa da, Derrida’ya göre, negatif değil tam tersine pozitiftir. Yapısöküm metnin anlamını tahrip etmek değil, onu derinlemesine incelemektir aslında. Bunun da ötesinde anlamın tarihsel olarak belirlendiği fikrine de karşıdır. Derrida, Nietzscheci metafizik eleştirisi, Freudcu ben’in eleştirisi ve Heideggerci metafiziğin tahribi ile onların da ötesinde geçerek yapısöküme ulaşmıştır .
Okuyucu, bir metnin temel kavramlarını tespit ederek bunları yapısöküme uğratır, bunu yapmaktaki amacı ise bu anlamları geçersiz kılmak değil, onları başka bir şekilde yeniden konumlandırmaktır. Yapısökümcü metnin doğru anlamını bulmayı amaçlamaz çünkü metnin doğru anlamı diye bir şeyden söz edilemez. Önemli olan doğruya ulaşmak değil, yorumdur. Dolayısıyla farklı yorumlar, metni tahrip etmek anlamına gelmez, farklı yorumlar farklı üretimlerdir. Derrida’ya göre metin içindeki anlam okuyucunun yaratıcılığı ile belirlenir.
Kaynak: Bahar Ayaz’ın Jacques Derrida, Richard Rorty ve doğruluk adlı makalesinden alıntılanmıştır.
Makalenin tamamı için: http://ilefdergi.ibu.edu.tr/index.php/akad/article/view/34
Kaynak: Gazete Fersude
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…