Üretici güçlerin gelişiminin önünde engel olan bir “üretim tarzı”nın yarattığı tıkanıklığı gören ve onu aşan bir tarz ile; “Başka bir dünya istiyorsak, başka bir işçi sağlığı yaklaşımı vardır.” diyebiliyor muyuz?

Egemen olan işçi sağlığı anlayışında sağlık ve hastalık kavramları nedir, bu kavramların bir tarihselliği var mıdır sorularının üzerinde bir “arkeolojik kazı”ya girebiliyor muyuz?

Evet! Sınıfsal ve tarihsel bilincimize yaslanarak ifade etmek gerekirse; toplum tek tek bireylerden oluşan bir bütün değil, sınıflardan oluşmuş bir toplumdur. İşçi sağlığı hususunda da sınıfsal mecrası içinde tartışılmayan konunun kul hakkı, insan hakkı kavramları içinden doğru tartışması sürer.

İşçi sağlığını toplumsal mülkiyet ilişkileri bağlamında tanımlayan anlayış, bu tanımda merkeze “birey”i/tekil işçiyi değil, toplum ve toplumsal ilişkileri koyar. Böylece işçi sağlığı tanımı da “tıbbi ve/veya mühendislik” çerçevesindeki “mekaniklikten” kurtularak “toplumsal” düzeyde bir tanıma doğru yol alır.

Sınıf bağlamından kopartılmış ve “mülkiyet ilişkileri” reddedilmiş ve/veya görmezden gelinmiş bir anlayışta toplum “vatandaş/insan” ların birlikteliği olarak ele alındığından işçi sağlığı tanımı da toplumsal üretim süreçleri içerisinde yapılmaz. Ya da üretim süreçlerinden söz edilir, ancak mülkiyet ilişkileri konu dışında tutulur, toplumun sınıflı bir toplum olduğu kabul edilip, işçiler ve diğer vatandaşlar olarak sınıfsal eksendeki bir tartışmadan uzaklaşılır. Bu durum “kabulü üzerinden reddetme” anlayışı olarak karşımıza çıkar.

Egemen tıp anlayışı, hastalığı, belli bir etkenin, örneğin bir mikrobun, fiziksel-kimyasal bir etkenin ya da benzerinin neden olduğu biyolojik-kişisel bir olgu olarak değerlendirirken; egemen işçi sağlığı yaklaşımları da işçinin hastalığını çalıştığı ortamda bulunan biyolojik-fiziksel-kimyasal vs sunuk kaldığı etkenlere bağlı bir patoloji olarak tanımlamaktadır. Bu anlayışa göre, vücut bir makine olarak algılanır, bu makineye dışarıdan gelen bir etkenin ya da etkenlerin neden olduğu patoloji de hastalık olarak tanımlanır.

Bu anlayışa göre; Sağlık, “vücudun ve aklın normal durumu, yani bütün kısımların normal işlemesi” diye tanımlanırken, hastalık da “bir dizi karakteristik semptomu içeren, vücudun bütünü ya da herhangi bir parçasını etkileyebilen ve nedeni, patolojisi ve gidişatı bilinebilen veya bilinemeyen marazi bir süreç” olarak ifade edilmektedir.

Hastalığı ve sağlığı, bu şekilde tanımlayan tıp anlayışına, mekanik-bireysel tıp anlayışı diyoruz. Bu anlayış tıbbı, bilimsel gelişmelerin doğrusal bir sonucu olarak görmektedir.

Kapitalizmin merkantilist bir sistemden endüstriyel bir sisteme evrildiği ve bu bağlamda kendisini yeniden inşa ettiği süreçte mekanik-bireysel tıp anlayışı şekilleniken, aristokrasinin devrildiği süreçte, tıp anlayışı, hiç kuşkusuz bugün egemen olan anlayışta da değildi. Ancak, o dönemin tıp bilimcilerinden Virchow tarafından temsil edilen farklı bir yorum ise, hastalığı, toplumsal mevcut ilişkilerin baskıcı doğasının bir sonucu olarak görüyordu. Bu bağlamda, sağlıklılık, söz konusu iktidar ilişkilerini değiştirmeyi amaçlayan sosyo-politik ve ekonomik müdahalelerin gerekliliği ile ilişkilendiriliyordu. Peki kimdi bu Virchow? Ona o döneme kadar ki en iyi tıp tanımını yaptıran güç/birikim neydi? O, Engels ve dönemin işçi sınıfı hareketinden etkilenmişti. “Tıp, sosyal bir bilimdir ve geniş ölçekli düşündüğünde, siyaset tıptır” şeklinde bir tanım yapan, İngiliz işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşulları üzerine yaptığı önemli çalışma ile Engels; Virchow ve benzeri birçok tıp bilimcisini etkilemiştir. Ancak bu karşılıklı etkilenme üzerinden tanımlanan tıp yaklaşımı o dönemde üstünlük sağlayamadı. Buna karşın, burjuvazinin “Flexnerci tıp” diye anılan yorumu egemenlik kazandı. O günden bugüne de egemen olan bu anlayış, hastalığı, belli güç ilişkilerinin bir sonucu olarak değil, bir mikrop ya da fiziksel, kimyasal vs benzeri bir etkenin neden olduğu biyolojik-bedensel-kişisel bir olgu olarak değerlendirdi (Soyer, A., Hekimlerin Sınıfsal Kökeni, sayfa: 9-15, Sorun Yayınları, Birinci Baskı 2005).

İŞÇİ SAĞLIĞINDA FARKLI OKUMALAR

SOSYAL-POLİTİKA VE POLİTİK-EKONOMİ

Yazı “provakatif” bir yöntem üzerinden, işçi sağlığı meselesine farklı boyuttaki bakışları veya işçi sağlığının hangi zeminden doğru konuşulmasının/değerlendirilmesinin hak ettiğini tartışmaya çalıştı.

İşçi sağlığının tarih bilimi ışığında politik ekonomi boyutuyla tanımlanması gerekliliğine karşılık, kapitalist ekonomi modelinin koltuk değneği vazifesini gören “sosyal politika” eksenindeki yaklaşımlar, işçi sağlığını ve işçi sağlığı hizmetlerini işçi ve sermaye sınıfları arasındaki çatışmaları azaltmayı amaçlayan bir uzlaşı aracı olarak düşünmüştür. Bir dönem, kapitalizm tarafından işçi sağlığı ve bir bütün olarak sağlık “pata-pat bir uzlaşı” alanı olarak değerlendirilmiştir. Sosyal-politika eksenindeki yaklaşımlar, “ekonomik verimliliğin” dışında bir amaç ya da kaygı taşımazken; üretici güçlerin durumu, üretim ilişkileri, üretim tarzı, mülkiyet ilişkileri gibi Marksist terminolojiye uygun yaklaşımlar üzerinden analiz ve değerlendirmelerde bulunmaz. Kapitalizmin hizmetkarlığı görevini üstlenen sosyal-politika, sosyal-demokrasi kavramı ile iç içe ve bir nev-i kapitalizmin güvenlik vanası olarak tarihte yerini almıştır.

Sosyal- politika; toplumun çeşitli kesimlerine ve çeşitli toplumsal sorunlara yönelmiştir elbette! Devletin sermayenin kolektif temsilcisi olduğu gibi, büyük ölçüde sınıflar arasında uzlaşma sağlama ihtiyacı ve arayışıyla ilgilenen sosyal-politika da bu anlamda “tüm toplumun” sosyal gelişmesini sağlamayı ve yaşam koşullarını iyileştirmeyi amaçlarken, “vatandaşlık hakkı” ve/veya hümanizma üzerinden yaklaşımlarda bulunmuştur. Vatandaşlık hakkı kavramını sınıf mücadelesinin yerine koyan bu anlayışın, doğaldır ki; işçi sağlığı ve işçi sağlığı hizmetlerine yaklaşımı da farklı olmuştur.

Kapitalizmin şafağında ortaya çıkan işçi ve sermaye sınıfı arasındaki ilişkileri; iş ilişkileri ve çalışma yaşamında işçi sınıfının “korunması”, ekonomik bağımlılığı nedeniyle zarar görmüş, ezilmiş, tehlikelerle karşı karşıya olan, ihtiyaç içine düşmüş toplum kesimlerinin korunması için devletçe sosyal barışın sağlanması ve sınıflara karşı devletin harekete geçmesi olarak tanımlanabilecek sosyal-politika, sınıfların varlığını kabul eden-mutlaklaştıran ve bu sınıfların “uzlaşısını” konu alan bir yaklaşıma sahiptir.

Oysa; üretimin elbirliği ile oluşturulmasından, üretim nesne ve araçlarının mülkiyet biçimlerine, emekçilerin zorla çalıştırılmasından, “gönüllü” olarak emek güçlerini satmalarına, elde edilen ürünün nasıl paylaşılacağından, nasıl tüketileceğine kadar geniş bir yelpazede incelenebilecek üretim ilişkilerinin sorgulanması sosyal-politika da yoktur.

Gerçek tarihten ayrı bir “ahlaki değerlendirmenin önceliği perspektifini” bir yana bırakıp, “vatandaşlık hakkı” ve “hümanist teorinin” ahlaki dış görünümünün kabuğunu soyduğumuzda ortaya çıkan sosyal-politika ve sosyal-demokrasiden farklı bir tarihsel bilim olan ekonomi politik ise; toplumun gelişmesinin temeli olan maddi varlıkların üretimi ve üretim tarzını inceler. Ama ekonomi politik, üretimi, ancak, üretim içinde, insanlar arasında kurulmuş olan ilişkiler açısından inceler. Toplumun temelini araştırır. Lenin “Ekonomi politik, hiç bir zaman ‘üretimle’ uğraşmaz, üretim alanında insanlar arasındaki toplumsal ilişkilerle, üretimin toplumsal yapısıyla uğraşır.” (V. İ. Lenin, Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi, Sol Yayınları, Ankara 1975.) diye yazıyordu. Öte yandan, ekonomi politik, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasında bulunan ortak bağı hesaba katmadan da edemez. Gene, ekonomi politik, üstyapıdan da tamamıyla kop(a)maz, çünkü üstyapı temelden çıkar ve kendisini meydana getiren bu temel üzerinde güçlü bir etkide bulunur.

Bundan dolayıdır ki, ekonomi politik, insanlar arasındaki üretim (ekonomik) ilişkilerini araştırır. Bununla ilgili olarak, üretim araçlarının mülkiyet şekillerini, üretim içinde bulunan farklı toplumsal grupların durumunu ve onlar arasında var olan ilişkileri; maddi malların üleşim biçimlerini inceler. Bunları etkileyen-belirleyen yasaları gün ışığına çıkarır.

Ekonomi politik bilimi içinden doğru baktığımızda; işçi sağlığının kendisini belirleyen maddi süreçlerle birlikte ele almasının gerektiğini de yazı içinde paylaştık.

Evet, “zorunluluklar dünyasından özgürlükler dünyasına geçişin” teorisini biriktirenler ve geçmiş-bugün bağlamında geleceği görenler olarak, “işçi sağlığında başka bir bakış ve öncüleri vardır” diyoruz! Ancak, işçi sağlığı alanını mesleki-teknik ve/veya sosyal politika yorumu içinde kalarak dönüştürebiliriz diyorsanız, o başka…

Kaynaklar:

Akarca, G., “Emek Yağması Yasal Cinayetler”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2011, Sayı: 40; Sayfa:7.

V.İ. Lenin,Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi, Sol Yayınları, Ankara 1975.

Özkan Ö., 4. İşçi sağlığı ve Güvenliği Kongresi- 2-3-4 Aralık 2011 Ankara Kitabı, Sayfa: 94-98).

Pala, K., Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Temmuz 2000, sayı:3, sayfa:3

Soyer, A., Hekimlerin Sınıfsal Kökeni, sayfa: 9-15, Sorun Yayınları, Birinci Baskı 2005.

Türkmen R., Akarca G., “İşin Cinayeti Olur mu?”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Sayı: 54-55 Ekim-2014-Mart-2015, Sayfa: 72.

Aktaran; Türkmen, R., Akarca, G., “İşin Cinayeti Olur mu?”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Ekim 2014-Mart 2015, Sayı:54-55, Sayfa: 68-69.

Aktaran: Yavuz, C.I.; Yaşar M. R., “Dinden Psikiyatriye: Değişen Sosyal Kontrol Sürecinin Doğası”, Türk Tabipleri Birliği Toplum ve Hekim Dergisi, Kasım-Aralık 2010, cilt 25, sayı: 6.

 

*Levent Koşar: TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü

Kaynak: Siyasihaber

http://ozgurdenizli.com/category/kose-yazilari/page/2/

http://ozgurdenizli.com/isci-sagligi-hangi-zeminden-dogru-konusmayi-hakeder-2-zaman-mekan-ve-mulkiyet-iliskileri-levent-kosar/

http://ozgurdenizli.com/isci-sagligi-hangi-zeminden-dogru-konusmayi-hakeder-3-uretici-guclerin-gelisiminin-onundeki-engellerin-iscinin-sagligina-etkisi-belirleyiciligi-levent-kosar/

http://ozgurdenizli.com/isci-sagligi-hangi-zeminden-dogru-konusmayi-hakeder-4-kapitalist-uretim-iliskileri-ve-isin-insana-insanin-ise-uygunlugu-levent-kosar/

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…