1. Zaman-Mekan Ve Mülkiyet İlişkileri: İşçi sağlığı meselesini iş mekanına ve bu mekandaki zamana sıkıştıran “formel mantık”ın sınırlılığını gö(ste)rmemiz lazım. Ki bu sınırlılık hali; işçi sağlığında süreçleri daha derinlemesine ve ayrıntılı incelediğimizde ve toplumsal, ekonomi politik süreçleri daha yakından gözlediğimizde aşikar olan sınırlılıktır. Bunun yanı sıra, “bir kısım bilimciler”in de materyalist yaklaşımı her türlü formel ve idealist fikirle harmanladığını görüyoruz. “Harmanlama yöntemi”ni kullananların en “iyi” şekliyle “işçi sağlığı tanımını” işlik dışına uzanan bir boyutu ile yakalamasına rağmen mülkiyet ilişkilerine girmediğini de biliyoruz.

Oysa ki; “Normal bir günü emek-gücünün değer ürettiği ve bu sırada kapitalist tarafından kullanım-değerinin tüketildiği bölüm ile emek-gücünün tüketilmiş olan kullanım-değerini yerine koyduğu bölümün bileşimi olarak değerlendirebiliriz… Emek-gücünün yenilenmesi için metaların (ki kapitalizm de emek-gücü bir metadır) tüketilen kalorilerinin yerine koyulması, barınma, giyinme, dinlenme, sağlık, eğitim vb kalemlerden oluşması gerekir. Kolayca anlaşılabileceği üzere günün geri kalan kısmı (işyeri mekanı dışındaki süre), üretim süreci tarafından tanımlanmaktadır. Bizim kendimiz için ayırdığımızı düşündüğümüz gün parçası, üretim ilişkileri çerçevesinde düşünüldüğünde sermayenin bir fonksiyonundan öte anlam taşımaz. Bu durum, üretimin amacının insan olduğu üretim biçimlerinin aksine, insanın amacının üretim haline geldiği kapitalizmin fetişistik karakterinin bir görüngüsüdür…İşçi işyerinden dışarı adımını atar atmaz, tüketilen emek-gücünün kullanım değerinin yerine konduğu ilişkiler bütününün içine dalar.” (Akarca, G., “Emek Yağması Yasal Cinayetler”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2011, Sayı: 40; Sayfa:7).

Emek-gücünün değer ürettiği mekan ve zaman ile emek-gücünün kendisini yeniden üretmek için harcadığı zaman ve bu zamanı harcadığı mekanın bir bütün olduğunu görürsek işçi sağlığı meselesini işliklerle sınırlandırmanın da ne kadar eksik olduğunun ayırdına varırız.

Yazının başındaki tanımlar ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü/UÇÖ), WHO (Dünya Sağlık Örgütü/DSÖ) ve Çalışma Bakanlığı mevzuatı, kapitalist üretim ilişkilerini mutlak ve değişmez kabul etmektedir. Kapitalist üretim ilişkileri içerisinde işin politik ekonomi/toplumsal boyutunu “sağlığın sosyal bileşenleri” başlığında ele alarak “üretim süreci” ile birlikte değerlendirmeye çalışan yaklaşımlarda ise “mülkiyet ilişkileri” sorgulamasına girilmeden işçi sağlığı meselesi konuşulmaktadır.

Öncelikle işliklere sıkıştırılmış işçi sağlığı yaklaşımlarına, sorunun zamansal ve mekansal konuşulmasının mülkiyet ilişkileri bağlamında ele alınmasının esas zemini oluşturması gerektiğini de bir alıntıyla hatırlatmada bulunarak devam edelim: “Marx, Kapitalin Birinci cildinde şöyle söylüyor: ‘Emek sürecinin basit öğeleri şunlardır: 1. İnsanın kişisel etkinliği, yani işin kendisi; 2. İşin konusu; 3. İşin araçları. Buradan da anlaşılacağı üzere kişisel etkinliği gerçekleştirecek olan insan, emekçidir (işçidir). Emekçinin işin araçları ile işin konusu üzerinde gerçekleştireceği etkinliğe iş denir. Bu tanım geneldir. Yani bize işin kapitalist niteliğini söylemez. İşin niteliğini anlayabilmemiz için, etkinliği gerçekleştiren öznenin yani emekçinin, işin konusu ve araçlarıyla kurduğu ilişkiye bakmamız gerekir. İşin konusu ve araçlarıyla kurulan ilişkiden kasıt, emekçinin, işin konusu üzerinde, işin araçlarıyla, hangi organizasyona uygun olarak faaliyette bulunacağı değil, mülkiyet ilişkisidir… Kapitalist iş dediğimiz şey insanın, işin konusu üzerinde, işin araçlarıyla belirli bir mülkiyet ilişkisine bağlı olarak gerçekleştirdiği etkinliğidir. Ona kapitalist niteliğini veren mülkiyet ilişkileridir.” (Aktaran; Türkmen, R., Akarca, G., “İşin Cinayeti Olur mu?”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Ekim 2014-Mart 2015, Sayı: 54-55, Sayfa: 68-69).

İşçi sağlığı alanında “klasik işçi sağlığı tanımı” yapanlar (ILO, DSÖ, Çalışma Bakanlığı ve bu kurumlardan ideolojik olarak etkilenen çevreler) ve işin içerisine “sağlığın sosyal bileşenleri”ni katanlar ile ayrıldığımız temel nokta bu alıntıda ortaya çıkarken, bunun da “mülkiyet ilişkisi” meselesi olduğunun altını bir kez daha çizelim.

Sorunu “hangi organizasyona uygun olarak faaliyette bulunma” üzerinden değerlendirenler tıbbi-teknik ve/veya mühendislik-teknik yaklaşarak çözümlemelerde bulunurken, soruna “mülkiyet ilişkileri” çerçevesinde bakanlar ise işçi sağlığını politik ekonomi/toplumsal bağlamda incelemeye alıp işçi sağlığı-kapitalizm sorgulamasına girer. Ve doğaldır ki; işçi sağlığındaki bu farklı fikirler farklı fiil içerisindedirler.

Ve bir ara nokta koyarak muradımızı açık etme adına:

“Kapitalist üretim biçiminde, işçinin emek-gücünün değerini yeniden üretmesi için gerekli-emek zaman bir işgününün asgari sınırını oluşturur. İşgünü bu asgari sınırın altında olamaz, bu şartlarda işçi kendisini yeniden üretemeyecektir. İşgünü, gerekli-emek zamanın ötesinde belirli bir noktadan daha fazla uzatılamaz. Bu azami sınırı belirleyen iki koşul vardır. Birincisi işçinin, beslenmesi, dinlenmesi, uyuması gibi fiziksel gereksinimlerini karşılaması gerekir; ikincisi, fiziksel ihtiyaçları dışında kalan entelektüel ve toplumsal ihtiyaçlarını gerçekleştirebilmesi için gerekli bir zaman olmalıdır. İşçinin emek-gücünü yeniden üretmesi için gerekli fiziksel ve moral ihtiyaçlarını karşılaması gereken zaman ne kadar kısaltılırsa emek-gücünü eskisi gibi yenileme olanağını kaybedecektir. Öte yandan normal şartlarda bir işgününde 8 saat çalışarak ortalama 30 yıl süren kullanım değerinin, işgününü uzatarak ya da iş yoğunluğunu normal şartların üzerine çıkartarak 10 yılda tüketildiğini düşünelim. İşçi 10 yılda normal şartlarda 30 yılda üreteceği değeri üretmesine rağmen toplam 10 yıllık emek-gücü değerini alır, geriye kalan ödenmesi gereken 20 yıllık değer emek yağması olarak kapitaliste kalmıştır. 30 yılda tüketilmesi gereken bir değerin, zor yoluyla 10 yılda tüketilmesi sırasında yaşanan her türlü olay, hangi önlemler alınırsa alınsın emek yağmasıdır, bu süreçte oluşacak kazalar ve/veya hastalıklar ve yine bunlara bağlı sakatlık-ölümler cinayettir. Emek yağması sürecinde ortaya çıkan sağlık sonuçlarının, akut veya kronik olarak ortaya çıkması, işçinin üretebilme potansiyelinin zamanından önce tükenmesine yol açıyorsa ortada bir suistimal, açık bir gasp söz konusudur. Bu nedenle, sadece iş yerinde, yaptığı iş nedeni ile ilişkilendirilen bir “meslek hastalığı ve iş kazası” anlayışı kabul edilemez. İşçinin emek-gücünü kapitaliste satmak zorunda oluşu ister artı-değer sömürüsü yoluyla isterse emek-yağması düzeyinde olsun, yaşamının şu veya bu ölçüde bir kısmından vazgeçmesi anlamına gelir. Egemen algı emek sömürüsü ve emek yağması sonucunda oluşan iş kazası, meslek hastalıkları ve yine bunlara bağlı işçi cinayetlerinin nedeninin iş sürecinden kaynaklandığı yanılgısına düşerek, işçi sağlığını barete, maskeye, işçinin dikkatsizliğine veya biraz daha genişleterek iş ortamını çevreleyen biyolojik-kimyasal-fiziksel etkenlere bağlamaktadır” (Akarca, G., “Emek Yağması Yasal Cinayetler”, Türk Tabipleri Birliği Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi, Nisan-Mayıs-Haziran 2011, Sayı: 40; Sayfa:4).

İşçi sağlığı kavramını daraltan biyolojik ve “çevreci” (işçi sağlığını iş çevresiyle sınırlı-mekanik tanımlayan) yaklaşım anlayışı; işçinin kapitalist mülkiyet ilişkileri aşılmadığı sürece kapitaliste emek-gücünü satmaktan ve emek-gücünü yeniden kurmaktan başka çaresi olmadığını ve yine işçinin nerede olursa olsun işçi olmasından kaynaklı temel bir sağlıksızlık içinde olduğunu unutup, işyeri mekansallığında ve işyeri zamansallığında, işçinin “işin konusu ve araçlarıyla kurduğu ilişkisi” üzerinden tehlikeleri belirlemekte ve bu tehlikelere yönelik risk matriksleri yapmaktadır.

Ancak bu tehlikeli yaklaşım yeni değildir elbette. Engels’den etkilenen Virchow ve benzeri birçok tıp bilimcisi tıbbın “sosyal bir bilim olduğu, hatta geniş ölçekli düşünüldüğünde, siyaset tıptır” değerlendirmesi yapmasına rağmen, “işçi sağlığının tıbbileştirilmesi”; “kapitalizmin geldiği aşama itibariyle ‘tıbbın sosyal kontrol araçları’ haline getirilmesi, sosyal kontrolün biyolojikleştirilmesi, sosyal kontrolün yetmediği yerlerde tıbbi kontrolün başladığına da tanık olunuyor. Böylece, biyolojizasyon ya da bedenleştirme diyebileceğimiz bu yeni sosyal kontrol biçimi ‘sosyal sorunların toplumsal köklerinden’ koparılmasını, ayrıştırılmasını sağlamaktadır.” (Aktaran: Yavuz, C.I.; Yaşar M. R., “Dinden Psikiyatriye: Değişen Sosyal Kontrol Sürecinin Doğası”, Türk Tabipleri Birliği Toplum ve Hekim Dergisi, Kasım-Aralık 2010, cilt 25, sayı: 6).

İşçi sağlığının tıbbi-teknik ve/veya mühendislik-teknik yaklaşımlarla gelişeceğinin yanılgısı, işyeri hekimlerini “bedenin bekçileri” ve mühendisleri de “işlik-makine bekçileri” konumuna getirirken, onları “anahtarı elinde tutan profesyoneller” olduğuna da inandırdı. Bu profesyoneller bedenin ve işyerinin bekçileri olarak “işyeri gözetim programları” ve “risk değerlendirme matriskleri”nin mesleki-teknik angajmanı içerisinde ve görüngünün yani anlık olay ve olguların ardına takılarak işçi sağlığı perspektifini daralttı.

Burada meseleyi bağlamından kopartarak, sınıfsal perspektif ile işçi sağlığına yaklaşımlarda bulunanlara yöneltilen, sözüm ona “tuzak” (ancak, biz şeytani yanıyla sorulan bu soruyu kendimizi anlatmamıza fırsat tanıyan rahmani bir soru diye ele alıyoruz) bir soru ile karşılaşıyoruz, “Sınıfsız toplumda ‘işyeri gözetim programları, risk analizleri’ yapmayacak mıyız?” Elbette yapacağız! Ancak, temelde bir işyeri hekiminin/sağlıkçının, iş güvenliği uzmanının ve “üzerinde konuşulan işçinin” öncelikle bilmesi gereken husus; “Mevcut üretim tarzı ile sağlık ya da mevcut üretim tarzı ile işçi sağlığı arasındaki ilişkidir. Çünkü tarihin hangi dönemine bakarsak bakalım, mevcut üretim tarzı kendisinin istediği ve belirlediği bir sağlık sistemini ve beraberinde bir işçi sağlığı hizmetlerini kurgulamış, kurgulamaktadır. Dolayısıyla, mevcut üretim tarzı, bu kurguda sağlık hizmetlerini ve işçi sağlığı hizmetlerini belirleyici bir özelliğe sahiptir…bu sistemi deşifre eden, bu sisteme eleştirel yaklaşan ve nasıl bir işçi sağlığı hizmeti olacağı sorusunun yanıtını verebilen, bunun bilgisini üreten, mevcut üretim tarzı ile kendisi arasında ve mesleği arasında ilişki kurabil mesidir.” (Özkan Ö., 4. İşçi sağlığı ve Güvenliği Kongresi- 2-3-4 Aralık 2011 Ankara Kitabı, Sayfa: 94-98).

….

Devam edecek

*Levent Koşar: TTB Mesleki Sağlık ve Güvenlik Dergisi Editörü

Kaynak: Siyasihaber

http://ozgurdenizli.com/isci-sagligi-hangi-zeminden-dogru-konusmayi-hakeder-1-levent-kosar/

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…