Ankara Üniversitesi’nde asistan olan arkadaşı Hakan Mertcan’la 2011 yılının soğuk bir Şubat gecesi dışarı çıkmışlardı.

Cebeci’nin yarı aydınlık sokaklarından birinde bir erkeğin bir kadını sokak dövdüğünü gördüler. Adamı durdurmak için karşıdan “Ne oluyor?” diye seslendiler. Adam, karısını bırakıp onlara saldırdı. Kadın da kocasının amcasının oğlunu “Burada olay çıktı, yetiş” diye aradı. Onlar saldırdı, iki asistan kendilerini savunmaya çalıştı. Burnu üç yerden kırıldı. Olay karakola ‘intikal etti, haklarında dava açıldı. Hakim, karısını döven kocaya yaptıkları müdahaleyi “haksız tahrik” saydı ve kocaya verdiği 1,5 yıllık cezayı altı aya kadar düşürdü. Amcaoğluna ve onu kavgaya çağıran kadına beşer ay ceza veren hâkim, dayak yiyen asistanlara da sırf kendilerini savundukları için üç ay ceza verdi. Bir kadının sokak ortasında dövülmesini engellemeye çalıştıkları için dayak yiyip üstüne hapis cezası almışlardı.

Hukuk doktoru Cenk Yiğiter’in hukuksuzlukla imtihanı burada bitmedi.

Önce, Gezi eylemlerine katıldığı için Anayasal Suçlar Soruşturma Bürosu soruşturma açtı. Devlet 2013 yılından 2016 yılı Aralık sonuna kadar, üç yıldan fazla bir süre, her adımını takip etti. Hakkında suçlayacak herhangi bir delil bulunmayınca takipsizlik kararı verildiğini çok sonra tesadüfen öğrendi.

Rüyasını bile takip eden devlet bir suç unsuru bulamamıştı ama Barış Bildirisi’ne imza attığı için 679 sayılı KHK ile 6 Ocak 2017’de Ankara Üniversitesi’nden ihraç edildi. Kendisinin ve meslektaşlarının ihracından rektör Erkan İbiş’i sorumlu tuttu.

İnatçıydı. İhraç edildiği için alınmadığı Cebeci Kampüsü’ne öğrenci olarak döneceğini ilan etti ve sınava girerek Ankara İletişim Fakültesi’ni kazandı.

Rektör İbiş ve üniversite yönetimi bu olasılığa tahammül edemedi. Yerleştirme sonuçlarının açıklandığı gün üniversite yönetmeliği değiştirdiler ve ‘herhangi bir nedenle kamu görevinden çıkarılanların’ öğrenci olamayacağına karar verdiler. Apaçıktı ki, bu değişiklik yeniden kampüse dönmemesi için yapılmış, adrese teslim bir düzenlemeydi. Yönetmelik değişikliğine karşı dava açtı ama mahkeme yürütmenin durdurulması talebini reddetti. Sınava girerek kazandığı öğrenciliği elinden alındı.

Öğrenci olamayınca avukat olmaya karar verdi. Stajını yapmak için Ankara Barosuna başvurdu ve Baro staj listesine yazılmasına karar verdi. Ankara Barosu’nun kararına önce savcılık itiraz etti. Barolar Birliği, bu itirazı reddedince bu defa, Adalet Bakanlığı, Barolar Birliği kararına karşı dava açtı ve mahkeme yürütmenin durdurulması kararı verdi. Avukat olması da engellendi.

Durmadı. Rektör İbiş, tweetlerini gerekçe göstererek 1000 TL’lik tazminat davası açtı. İbiş’e göre ‘üniversite katili, sarayın ibişi, AKP Siyaset Akademisi Hocası, Ak Rektör’ gibi ifadelerin yanı sıra “İkimiz bir fidanın güller açan dalıyız” esprisi de kişilik haklarını ihlal ediyordu.

İbiş’e bu yetmedi, savcılığa başvurarak sürekli kendisiyle uğraşan paylaşımlar yaptığını ileri sürdü ‘kişi huzur ve sükununu bozma’suçlamasıyla şikayetçi oldu. Savcılığa çağrıldı, ifadesinde İbiş’in bu tweetleri engellemek yerine adliyeyi meşgul ettiğini söyledi.

İbiş, uğraşmaya kararlıydı. Bu defa savcılığa ihbarda bulunarak bir röportajda ‘faşizan bir tek adam rejimiyle karşı karşıyayız’dediğini bildirdi ve ‘cumhurbaşkanı’na hakaret’ suçundan soruşturma açılmasını sağladı.

Muhbir öğrenciler de boş durmuyordu. Eski bir öğrencisinin ihbarıyla “Eskiden reis denilince aklıma Temel Reis gelirdi, artık y…n biri geliyor” diye yazdığı tweetinden dolayı ‘cumhurbaşkanına hakaret’ suçundan soruşturma açıldı. İfadesinde cumhurbaşkanını kastetmediğini söylese de savcılık, “Erdoğan’a sevenleri reis sıfatını taktı. Sanığın, bu özdeşleşmeyi bilmemesi imkânsız” cevabını vererek dava açtı. Mahkeme de 1,5 yıl hapis cezası verdi ve cezayı ertelemedi.

Medeni ölü olmaya isyan etti. Twitter’den “KHK’li bir hukuk doktoruyum. Bazı dergilerde yazımın yayınlanması, bazı bilimsel toplantılara katılmam yasak. Kamuda çalışmam yasak. Vakıf üniversitesinde çalışmam yasak. Avukat olmam yasak. Ankara Üniversitesi’nde öğrenci olmam yasak. Pasaport almam ve yurtdışına çıkmam yasak” diye yazdı.

Kızıyla ve eşiyle huzurlu bir hayat dilerken doktorasını yaptığı hukuk, hayatını mahvetmişti. Küçücük bir çocuk, engel oluyor çılgınca şeyler yapmama” diye yazdı içindeki isyanı bastırmak isterken…

“Devletçe yapılan zulme, hele ki sistematik zulme karşı bir tepkisi olmayan birinin ülkesine, kendisinin ve çocuklarının geleceğine dair bir sevgi ve sorumluluk duygusu taşıdığı söylenemez. Bir de bu zulmü alkışlıyorsa kendisi ülkenin geleceğinin gönüllü düşmanıdır” diye gerçek vatanseverliğin tanımını yaptı.

Öfkeli bir umutla “Hepimizin beklediği bir zaman var. AKP’nin ve AKP devletinin aktörlerinin yargılanacağı, birbirlerini satacağı günlerde de görüşeceğiz” diye yazdığı paylaşımının üzerinden saatler geçmeden ‘Terörle Mücadele’ polisi kapısını çaldı ve gözaltına aldı.

İbiş’in de, memleketin de, devletin de ‘huzur ve sükunu’sağlanmıştı.

Kaynak: Diken  (Kemal Göktaş)

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…