Özgür Denizli

‘GERÇEKLİĞİ DEĞİŞTİREMİYORSAN ALGIYI DEĞİŞTİR’ – Fuat Ercan

Siyasal iktidarın krize ilişkin yaptığı her hamlenin krizi daha da derinleştirdiğini ve çelişkileri artırdığını belirten Fuat Ercan, “Türkiye uzun zamandır yoğunlaşarak artan ateşli bir hasta ve son günlerde hastalık bedene yayıldı. Kriz yaşıyor. Siyasal iktidar ise tüm bedene yayılan hastalık için mide ve baş ağrısı hapları vererek durumu geçiştiriyor”

Türkiye’nin ABD’yle Rahip Andrew Brunson meselesinden kaynaklı döviz kurundaki hareketlilik durdurulamıyor. Bununla birlikte zaten var olan ekonomik kriz kendisini iyiden iyiye hissettirmeye başlarken, her gün gelen zamlardan toplumun birçok kesimi etkileniyor. Krize karşı hükümetin önerdiği ekonomi paketler ve atılan politik adımlar ise krizi daha da derinleştirip içinden çıkılmaz bir hale soktu. Sosyal bilimci Fuat Ercan yaşanan krizin sadece ekonomik bir kriz olmadığını, toplumu birçok yönden sarsan bir kriz olduğunu ve her geçen gün hastanın daha da kötüleştiğini söyledi.

Kriz bir anda patlak verir, ama bu anı besleyen bir geçmiş olduğunu belirten Ercan, eski Yunan ifadelerinde krizin “ölümle kalım arasında karar anı” olarak tanımlandığını söyledi. Ercan, Türkiye’nin içinde bulunduğu krizin de bütün bedeni saran hastalığın bir dizi güncel olaylar ile açığa çıktığını aktardı. Krizin çözümüne ilişkin sunulan paketlerin işe yarayıp yaramadığından ziyade nasıl bir kriz yaşadığımızı bilmemiz gerektiğini vurgulayan Ercan, “Faiz ve döviz kurları, fiyatlar ani yükselişe geçtiğinde kriz üzerine analizler ve konuşmalar gündeme giriyor. Tabi ki haklı bir refleks. Fakat bu güncel veriler üzerinden dil kurmaya başladığımızda bir anda uygulanacak bir politika ile her şeyin çözüleceğini düşünmeye başlıyoruz. Bedenin tümünü sarmış hastalığa değil, hastalığın nüksettiği ana bakıyoruz. Sorunu şimdi şu ana bağladığımızda da siyasi iktidarın işine de gelen Rahip ya da ABD tarafından başlatılan ‘ekonomik savaş’ olarak geniş kitle ve kamuoyunun gündemini girdi. Sanki uluslararası sistemin taleplerini jeopolitik olarak tanımlayıp hayır bu bir iktisadi kriz açıklamasını yapıyorlar. Böylece iktisat disiplinin ısrarla işaret ettiği faiz, borç, dış borcu, üretimin yetersizliğini gösterilir oldu. Çare de tam da işaret edilen, faiz oranları, dolar, ücretler için hangi şok uygulamalarının uygulanacağı ifade edilmeye başlandı. Hatta IMF’ya başvurmalı yönünde örtük ifadeler kullanıldı. Tüm bu ifadeler aynı zamanda iktidara hal çaresine ait sanki tek doğru bir bilgi ve onun işaret ettiği yol varmış gibi ele alınmaya başlandı. Yani krizi konuşmaya başlama hali tüm toplumu etkileyen gerçekliği değiştiremediğimiz ölçüde, algıyı değiştirme yönündeki sürece bizi dahil ediyor” diye belirtti.

‘KRİZİ SADECE EKONOMİK ALANDA GÖRMEK/GÖSTERMEK BÜYÜK HATA’

Türkiye’de yaşanan krizin artık toplumun bir bütün olarak içinden geçtiği bir kriz olduğunun altını çizen Ercan, “Topluma müdahale etme yeteneği olan sermaye birikim mekanizmasının aktörleri, devlet ve hastalığın etkisi ile daha bir güç kazanan siyasi iktidarın kendini bugünden yarına çıkaramama krizi var. Son on altı yıl için ifade edilen birikim rejimi, ya da bir dizi devlete ilişkin ifadeler geçerli değil. Hastalığın yani krizin bir evresinde (2000-2001 Krizi) kitleler ve sermaye dönüşüm için siyasi iktidarı değiştirdi. Kemal Derviş’in ‘biz sahayı düzenleyeceğiz siz gol atacaksınız’ ifadesi, siyasi iktidarın yetkilerini artırmanın gerekliliğini işaret ediyordu. Ya da uluslararası sermayenin çıkarını dile getiriyordu. Kitleler ise 1980’lerden beri uygulanan cendereden çıkmak istiyordu. Bu iki talep birleşince sadece yeni bir parti/umut yaratmadı, ama aynı zamanda yürütmenin önünü açtı. İşte bu manevra yeteneği ile siyasi iktidar yeni bir işleyiş-yeni bir birikim/düzenek yaratamadı, bunda başarısız oldu” diye ifade etti.

ÖTELEME KONUSUNDA BAŞARILI BİR İKTİDAR

“Ama kabul edelim ki çok başarılı olduğu bir alan vardı; o da bedendeki hastalıkların açığa çıkmasını ötelemek, ötelerken farklı kesimlerin desteğini almak ve aynı zamanda siyasal alanda gücünü inanılmaz düzeylere çıkarmak oldu” diyen Ercan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Her müdahale anı/zamanı kurtarmaya yöneldikçe, beden daha zayıf düştü, düşürüldü. Ötelemeleri hasta beden kabul etmediği zamanda herhangi basit bir durum, bu birikmiş tüm problemlerin kapitalist sistemin en hassas dokusu olan fiyatlar yani para üzerinden açığa çıkartır. Çıkarttı da. Bu anlamda güncel neden bazen bir anayasa ya da kasa fırlatma, ya da günümüzde olduğu gibi Rahip konusu ile açığa çıkar. Şimdi sonuçlara mı bakacağız, nedenlere mi? Yoksa işleyişe mi? Tabiki de bunların eş zamanlı analize dahil edilmesi gerekiyor.”

Siyasi iktidar, tüm toplumu, özellikle desteğini aldığı seçmenleri yanına çekmek için kısa vadeli ama sermayenin bazı kesimleri için uzun vadeli ötelemeleri devreye koyduğunu ve bu konuda gittikçe zorlandığını aktaran Ercan, “Özellikle de devletin finansal kısıtı bu ötelemeleri zorlaştırdıkça, iktidar artık toplum, sermayenin yeniden üretimi ve hatta devletin yeniden üretiminden daha çok kendisini bugünden yarına çıkarma kaygısına girdi. Artık öteleme güç ve yetkisini artırarak gerçekleştirme aşamasındayız. Artık krizin bedendeki tahribatın için iki yol/yöntem kalıyor. Bunlardan biri; gerçeklik değiştirilmiyorsa algıları değiştir, diğeri ise; destek almak için içeride ve dışarıda yeni müttefik/destek kanallarına yönelmek. İşte son açıklanan reçeteleri böyle görmemiz gerekiyor, aslında güç ve destek almak için uygulanan/uygulanacak çareler tabi ki farklı kesimlerde etkileri oldukça farklı yaşanıyor, bu daha başlangıç ne yazık ki daha da yaşanacak” diye konuştu. ’

16 YIL Sürekli ATEŞİ Artan HASTA’

Krizi konuşurken toplumun yeniden üretimine ve krize ait son dönemde gündeme gelen birçok üçüncü sayfa haberini işaret eden Ercan, “İntiharlar, işsizlik, kadınlara yönelik şiddet, taciz, göçmenlere yönelik ırkçı şiddet içeren dil, artan ırkçı milliyetçi kızgın saldırgan haller krizin yansımasıdır. Türkiye uzun süredir ateşli bir hastalık olarak bu krizleri yaşıyor” dedi. AKP iktidarının 16 yıl boyunca yaptığı politik müdahalelerin bu krizleri daha da derinleştirdiğini ifade eden Ercan, “Sermaye açısından önemli değişkenler vardı. AKP bunu çözemiyordu sermaye ve siyasi iktidardan talep ediyordu. Ama bütün dünyada olduğu gibi geç kapitalistleşmiş ve az gelişmiş ülkelerde uluslararası sermayeye entegre olan sermaye grupları, uluslararası sermayeye entegre oldukları anda işleyişin birtakım dönüşümler geçirmeleri gerekiyor. Uluslararası sermaye, meta, bilgi akışına dahil olduğunuzda o işleyişin gereklerini yerine getirmediğinizde/ getiremediğinizde bünyeniz zayıflıyor. Zayıfladıkça hem bir dizi değişimi yapmaya zorlanıyorsunuz, hem de yapamadığınız ölçüde dış dünya da manevra yeteneğiniz azalıyor. Azaldı. İçeride algıda değiştirilen hastanın durumunu, özellikle sermayenin uluslararası kuruluşları görmeye başlıyor. İşte o zaman disipline edici dereceleme kuruluşları ‘hasta oluş hali’ dünyaya bildirildi. Bu ABD ve Trump meselesi ile derinleşti. Hastanın artık iyice zayıf düştüğünü kapitalizmin hassasiyeti olan fiyatlar üzerinden patlak verdi. Liranın yabancı paralar üzerinden değeri döviz kuru, paranın değeri faiz ve tüm diğer malların fiyatı üzerinden açığa çıktığını söyledi.

‘İKTİDAR SERMAYE İÇİN GEREKLİ DEĞİŞİMLERİ GERÇEKLEŞTİREMEDİ’

Sermaye eğer dünya ölçeğindeki kapitalizme entegre olma zorunluluğu ve isteği ile bir dizi bağlantı kurmuşsa, “Ticaret, icra-iflas yasası, kurumlar, verimlilik gibi birçok alanda değişime yönelik uygulamaların olması gerekiyor. Ama istedikleri ölçüde bunu başaramadılar. Türkiye’deki sermayenin ikinci önemli krizi hep nitelikli ithal gerektiren üretim yapmalarıdır. Bunun için de girdileri dışardan ithal ettikleri için, dünya kapitalist sistemde döviz biçiminde sermaye bizim gibi ülkelerin en hassas noktası. Döviz kurundaki değişim işleyişe ait yapışla problemi gösterdiği için önemli. Yoksa döviz kurundaki bu bir anlık fiyat hareketleri sadece güncel değişkenlerin sonucu gerçekleşmiyor. Emperyalist düzeneğinin bizim gibi ülkelerde açığa çıkış biçimi diyebiliriz.

Bu sorun bir başka sorun ile yakından ilgili Türkiye’de sermaye birikiminin ‘görece artık’ dediğimiz kar oranlarını artıracak işleyişlerin hızla hayata geçirilmesini istiyor. Fakat siyasi iktidar ‘kısa erimli’ politikalarla emek ve makine üzerinden verimlilik ve etkinliği artıracak uygulamaları planlara geçiriyor, ama hayata geçiremiyor. Bu yüzden ihracat artıkça bizim dövize olan ihtiyacınız artıyor. Üçüncüsü ise Türkiye kapitalistleşme sürecine geçerken tarımdaki geleneksel ilişkileri ve zanaatkâr kesimlerin dönüşümünü hızlandıramadı. Desteğinin devam etmesi istenen seçmen kitleleri le bu uygulamalar arasında gerilim hep bir adım ileri iki adım ya da üç beş adım geriye mantığında devam ediyor. Yani siyasi iktidar oy kaygısından da kaynaklı ‘can suyuyla’ süreci geçiştirdi.”

‘EL YORDAMI MANEVRALAR YAPILDI’

Ercan, AKP’nin iktidara geldikten sonra Anadolu’da kültürel kodları ve İslami değerleri kendi sermaye olanakları üzerinde kullanmasıyla sermayenin taleplerinin karşılanamaz hale getirdiklerini ve devletin iç mimarisinde de uluslararası sermayenin ve ülkedeki büyük ölçekli sermayenin beklentileri yerine getirilemedi. “Kürt illerinde yürütülen politikaların ardından hem genel olarak toplumun yeniden üretiminde büyük krizler yaşatıldı, hem de bu politikalara yönelik harcamalar zaten çok hassas olan kamunun finansal kaynak kısıtlarını daha da artırdı. İşte bu noktada kaynak arayışı, özelleştirmeler, inşaat sektörü ağırlıklı çılgın projeler gündeme alındı. Madenler, yeraltı suları, yaşam ortamını tahrip edecek uygulamalar toplumun farklı kesimlerinin huzursuzluğunu daha bir artmasına neden oldu.

Ercan, “Toplumun, devletin ve sermayenin yeniden üretememe konusunda ama artık siyasi iktidarını da yeniden üretemeyeceği noktalara vardı. Bu da AKP iktidarının bu sorunu çözmeye yönelik daha hızlı karar almasına neden oluyor. Sürekli karar alma zamanla yürütmenin neredeyse bir tek kişinin eline geçmesinin önünü de açtı. Yürütme mekanizmasının tek bir kişinin eline geçmesi ise uluslararası sermayenin kurumsal yapıları için kabul edilebilir olmadığını, bunun demokrasi ve katılım değil sermaye ve servetin uluslararası güvenirliği için kabul edilemez olduğunu” belirtti. Ardından ne kadar teşvik yapıldığı konusunda AKP’nin kendi oluşumu içinde daralan bir kesimde “söz yetki” iktidarının oluştuğuna işaret eden Ercan, “Böyle olduğu içinde yavaş yavaş siyasi iktidar, devletin, sermayenin genel olarak toplumun krizini çözmek yerine artan ölçüde kısa erimli kendi problemlerini çözmeye yönelik hem ülke içinde hem de uluslararası manevralar yapmaya başladı. Yani artık siyasi iktidarı kurtarma manevraları diyebiliriz.

El yordamıyla yapılan tüm bu manevralar, ulusal ve uluslararası düzeyde güveni azalltığı oranda sermayenin yenine üretim koşuları daha bir zorlaşmaya başladığını” aktardı.

‘SİSTEME ENTEGRE OLMA KRİZİ, SİYASİ İKTİDARIN KUCAĞINA DÜŞTÜ’

Döviz elde etmenin uluslararası sermayenin dünyaya entegrasyonu için önemli bir şey olduğunun altını çizen Ercan, “Konjonktürel olarak AKP iktidarı Ortadoğu’da, Balkanlar’da, AB’yle ve ABD’yle bağlantıları kopardıkça içerdeki gerilimleri azaltma, öteleme mekanizmalarının gittikçe işlemez hale geldiğini” belirtti. O yüzden siyasi iktidarın uygulamaları müdahaleleri bir araya geldiğinde 2001 krizinden farklı olarak bu kriz uluslararası bir boyut kazandı. Özellikle Ortadoğu’daki yeni dinamiklerle ilgili birden Türkiye’deki yapısal sermayenin ve devletin, toplumun sisteme entegre olma yönündeki biriken gerilimler ‘siyasi iktidarın kucağına düştü” ifadelerini kullandı. Ercan açıklamalardan sonra girişte sorduğumuz soruya net cevap olarak uygulanan politikalar artık sermaye ve devletin yaşanan krize ilişkin sorunlarını ötelemek olmayıp, doğrudan siyasi iktidarın gün kazanma çabası olduğunu belirtti. Kesimleri bazılarının nemalanarak iktidara destek verme ve ama çoğunluğun bu reçetelerden olumsuz etkileneceğini belirtti. Uzun erimde ise yukarıda anlatılan bedeni hasta kılan koşulları ortadan kaldıramayacağını söyledi.

‘BEDENİ ELE GEÇİREN KANSER İÇİN ASPİRİN ÇARE OLMAZ’

Krizin aynı zamanda politik çelişkilerin arttığı bir dönem olduğunu aktaran Ercan, “Bu dönem siyasi iktidarın güçlü görüldüğü ama en güçsüz olduğu dönemdir. Siyasi iktidar baskı kuracak kesimlerle şu an sürekli bir pazarlık halinde. Acaba şirketlere mi tarımsal kesime mi? Ama tüm bu yoğunlaşmış politik gündem hastalığın nedenlerini ortadan kaldırmaktan daha çok ağrılarını azaltacak haplar olarak tanımlanabilir” diye aktardı.

‘KRİZ SONBAHAR’DA NETLİK KAZANACAK’

Türkiye’deki ekonomik krizini etkisinin henüz görülmediğini söyleyen Ercan, “Yüzde 40’a varan bir döviz artışı hem özel sektörün hem devletin hem belediyelerin hem de ailelerin borçla yüklendiği bir dönem de bu sürecin açığa çıkaracağı problemler, döviz isteyen ithal girdiye ihtiyaç duyan üretimlerin zamanla üretim yapamaz hale gelecek. Şu an basın yayın dünyasının kağıt sıkıntısında olduğu gibi. Diğer yandan TL’nın değer kaybı ve yüksek kurlar metaların fiyatını zamanda içinde artırarak enflasyonu ve tabiki zaten yüksek olan işsizlik oranları da önümüzde karşımıza çıkacak temel problemli alanlar. Bu problemle artan oranda sonbahar aylarında yaşayacağız. Ercan, toplumun yaşadığı ağır ateşli hastalıklı hallerde ve sermayenin tedirgin olduğu bu dönemde devlet, “Bir baskı aygıtını artırıyor. İki problemin kaynağını gerçek olmasa bile algıda dönüştürüyor. Bu sefer Rahip Andrew Brunson probleminin ardından Ortadoğu’da tehditler açıklanacak ve gerilim daha hızlandırma ”ihtimali olduğunu söyledi.

‘KRİZ ÇÖZÜLMEYE ÇALIŞILDIKÇA ÇELİŞKİLER DERİNLEŞİYOR’

Türkiye’nin 16 yıllık yapısal ekonomik problemlerinin Brunson’un tutuklanmasıyla gündeme gelmediğini vurgulayan Ercan, “Jeopolitik krizle ekonomik kriz diye iki farklı algı yaratılıyor. Aslında ikisi de aynı şey. Kriz dediğimiz şey bedene girdiğinde kan dolaşımını, ateşinizi, terinizi ve her şeyinizi etkiliyor. Şu an bunların iç içe geçtiği mide bulantısının kendisini kriz olarak kusma sürecidir. Bu kusmanın tehlikeli yanı siyasi iktidar şu veya bunu çözmeye yönelik her hareket ettikçe iyice krizin çelişkilerin artırıyor. El yordamıyla gidiş sermayenin mantığına aykırı. Çünkü sermayenin en hassas olduğu dönem kriz dönemindeki fiyatlar yani değerlerdir.

Alavere Dalevere Kürt Mehmet Nöbete

Fiyatlar bir inip bir çıktığında uluslararası sisteme entegre olan kesimler için güven yaratamazsınız. Siyasi iktidar üzerinde baskı kurabildikleri ölçüde tepkilerini farklı yollarla iktidara iletebiliyor, ve krizin olumsuz koşullarına karşı koruyucu kalkan oluşturabiliyorlar. Esas etkilenecek olanlar siyasi iktidar üzerinde söz hakkı olmayan, gücü olmayan siyaset yapamayan kesimler olacak. Tabiki yükün önemli kısmını onlar çekecek. Halk arasında sıkça ifade edildiği gibi “alavere dalevere kürt Mehmet nöbete” yine hayata geçecek. Garip bir ironi işte; iktidara destek veren işçi, emekçi, emekli, esnaf, köylü, öğrenci krizin yükünü daha fazla çekecek kesimler olacak.

Kaynak: (Mezopotomya Haber Ajansı / Servet Karaduman)

Exit mobile version