Suruç Katliamı’nın yıl dönümünde gençlik örgütlerinden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) MYK üyesi Can Papila ve Marksist Fikir Topluluğu İstanbul Üniversitesi üyesi Demet Koca ile söyleştik. Gençlik örgütleri, dava sürecinde yaşanan adaletsizliklere dikkat ederek katliamın yıl dönümünde düzenlenecek anmalara çağrı yaptı
SGDF’nin (Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu) 19-24 Temmuz 2015 tarihleri arasında Kobani’de, “Beraber Savunduk, Beraber İnşa Ediyoruz” şiarıyla gerçekleştirmek istediği ‘inşa kampanyası’ çerçevesinde SGDF üyeleri, Anarşistler, siyasi parti temsilcileri ve yaşam hakkı savunucuları 19 Temmuz 2015 tarihinde yola çıkmıştı. Grup, 20 Temmuz 2015 günü öğle vaktinde Suruç’taki Amara Kültür Merkezi’nde IŞİD tarafından gerçekleştirilen bombalı saldırıya uğramış, 33 kişi hayatını kaybederken yüzden fazla kişi de yaralanmıştı.
Hafızalarda “33’ler” olarak yer alan Suruç Katliamı’nın üçüncü yıldönümünde gençlik örgütlerinden Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) MYK üyesi Can Papila ve Marksist Fikir Topluluğu İstanbul Üniversitesi üyesi Demet Koca ile söyleştik.
Gençlik örgütleri, hem katliamın ardından geçen 3 yılı hem de yıldönümünde Kadıköy’de yapacakları buluşmayı anlattılar.
Öncelikle katliamın ardından geçen süreçte nelerle karşılaştınız?
Can Papila: Katliamın hemen ardından polis, katliamın gerçekleştiği Amara Kültür Merkezi’nde, üzerimize gaz bombaları ile saldırmıştı. Buradaki ‘düşman’ yaklaşımı geçtiğimiz süre boyunca mahkeme salonlarından sokaklara kadar her alanda devam etti. Suruç Katliamı iktidarın içeride ve dışarıda savaş konseptine geçişinin ilk aşamasıydı. Suruç, kan ve zorbalık üzerine inşa edilmeye başlanan Tek Adam diktatörlüğü planının en çıplak yüzüydü. Sonrasında ise Suruç gibi Ankara, Atatürk Havalimanı ve daha birçok katliam gerçekleşti. Üstelik bunların hepsi de Suruç gibi istihbarat raporlarına rağmen önlem alınmayan katliamlardı. Tüm bu tabloda biz Suruç’u ülkenin girdiği savaş konseptinden ayrı değerlendirmedik. Suruç’un bu sürecin başlangıcı olduğunu ve içinde bulunduğumuz savaş konseptinden ve buna sebep olan diktatörlükten çıkışın da bu zorbalıktan, katliamlardan payını almış tüm toplumsal kesimler ile birlikte mücadele etmekten geçtiğini söyledik. “Suruç için adalet herkes için adalet” kampanyası tam da buradan çıktı. 3 yıldır da gözaltı ve tutuklama terörüne rağmen, OHAL ve KHK’lere rağmen, adalet için adliye önlerinde, mahkeme salonlarında, kampüslerde, sokaklardayız.
Suruç Katliamı’nın üzerinden tam 3 yıl geçti. Öncelikle Suruç Katliamı Davası hakkında bilgi verir misiniz? Dava şu an ne aşamada?
Can Papila: Dava iddianamesinin hazırlanması 18 ay sürdü, ilk duruşma ise 21 ayın ardından başladı. Bu denli uzun süren böylesine önemli bir dava kamuoyundan izole edilerek bir cezaevi kampüsüne taşındı. Mahkeme heyeti defalarca değişti. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) raporlarını dikkate almayan mahkeme Suruç’ta yaralanan birçok insanı müşteki dahi kabul etmedi. En başından başlayan adil soruşturma ve yargılamadan yoksun süreç halihazırda bir fiil devam ediyor. Tutuklu tek sanık beş celsedir duruşmaya getirilmiyor. Mahkeme, Ankara Katliamı ile Suruç’un arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarmak bir yana dursun, Suruç Katliamı Davası’nın tek sanığını dahi duruşma salonuna getirmiyor. En başından itibaren olduğu gibi davanın hızla üstü örtülmeye, kamuoyundan gizlenmeye gayret ediliyor. Ortaya çıkan istihbarat raporlarına rağmen önlem almayan sorumlu Emniyet ve idari yetkililer hakkında geniş bir inceleme dahi başlatılmadı. Mahkeme Suruç’un katillerini değil, SGDF’yi ve yaralılarını yargılıyor diyebiliriz. Ayrıca eş başkanımız ve Suruç gazisi olan Ceren Çoban’a mahkemedeki ifadesinden ötürü soruşturma açıldı. Tüm bu süreç boyunca katliama dair bir yol kat edilmezken, onlarca Suruç gazisi tutuklandı. Tüm bunlar yargının, siyasi iktidarın kaygılarına göre hareket ettiğini ve Suruç Katliamı’nın da üstünü örtmeye gayret ettiklerini gösteriyor.
Peki gençlik örgütleri dava sürecini nasıl takip etti?
Demet Koca: Suruç Katliamı’nın ardından bir araya gelerek SGDF’ye yönelik bu saldırının Türkiye’nin devrimci gençliğine yapılmış bir saldırı olduğunu kabul ederek davayı sahiplendik. SGDF’nin başlattığı adalet kampanyalarına katılarak 33 noktada adalet talebini yükselttik. Sokaklarda kampüslerde birlikte ‘Suruç için adalet herkes için adalet’ kampanyası yürüttük. Ne acıdır ki böyle bir katliam sebebiyle bir araya geldik ama bu bize hep bir arada durmamız, saldırıları birlikte göğüslememiz gerektiğini öğretti.
Üniversitelerdeki baskılara karşı neler yaptınız?
Demet Koca: Suruç Katliamı ile birlikte üniversitelere saldırılar arttı. Katliamın ardından Polen ve Büşra’nın öğrencisi olduğu İstanbul Üniversitesi’nde fidan dikerek “Onlar burada bizimle dedik” ama güvenlik görevlileri ve polisin engellemesiyle karşılaştık. Daha sonra gençlik örgütleri ile her toplumsal konuda bir araya geldik, eylemler örgütledik. Başta Suruç Katliamı’nda kaybettiklerimiz olmak üzere diğer katliamlarda kaybettiklerimizi anıyoruz.
Katliamın yıldönümünde sizin mesajınız ne?
Demet Koca: Başta Suruç Katliamı’nda kaybettiklerimiz olmak üzere diğer katliamlarda kaybettiklerimizi anıyoruz. Suruç ve Ankara Katliamı’nın bizler için ise çok ayrı yerleri var, barış isteyenler, gençler, eşitlik ve özgürlük isteyenler katledildi bu yüzden hafızalarımızdaki yeri başka. En yakınlarımızı, sıra arkadaşlarımızı kaybettik bu katliamlarla. Bu yüzden Suruç Katliamı’nın yıldönümünde herkesi sokakta adalet mücadelesinde bizlere omuz vermeye güç vermeye çağırıyoruz. Suruç Katliamı diğer katliamların aydınlatılması için bir önem taşıyor. Gençlik tarihinin her döneminde ezilenlerin emekçilerin halkların yanında mücadelenin en önünde olmuştur, bu sesi elbette kısamayacaklar. Bu sebepten 20 Temmuz günü saat 19.00’da Kadıköy Süreyya Operası önünde buluşup Mehmet Ayvalıtaş Parkı’na yürüyüş gerçekleştireceğiz ve burada bir anma gerçekleştireceğiz. Aynı zamanda ülkenin birçok kentinde eylemler ve anmalar düzenlenecek. Bu katliamlara karşı olan herkesi bizlere destek olmaya mücadelemize omuz vermeye çağırıyoruz.
Son olarak neler söylemek istersiniz?
Can Papila: Suruç Katliamı’nın üçüncü yıldönümünde 7 Haziran’dan sonra sürekli karşılaştığımız keyfi seçimlerden birinin ardından gidiyoruz. Seçim sonuçlarının ardından toplumsal muhalefette bir kırılma yaşandı. Zaten en başından OHAL koşulları altında eşitsiz geçen seçim, hile ve manipülasyon ile devam etti. Katliamlar üzerinde yükselen bir siyasal hattın yani Saray’ın seçim ile meşruluk kazanması söz konusu olamaz. Soma, Suruç, Ankara, Çorlu’da yaşananlar seçim ile gizlenemez, tüm toplumsal dinamiklerin adalet ve özgürlük için yan yana gelip daha geniş bir demokratik mücadele zemininde hareket etmesi gerekir. Bu tabloda Saray ve AKP’nin hiçbir meşruluğu yoktur, bu yüzden umutsuzluk değil umut ve adaleti örgütlemek toplumsal vicdan örgütlemek en önemli görevlerimizden, hileli seçimden çıkan umutsuzluğu değil Cebo’da, Polen’de, Alican’da Suruç’ta yitirdiklerimizde, Berkin’de, Medeni’de, Ali İsmail’deki umuda yüzümüzü dönelim.
Kaynak: sendika.org
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…