Gazete Fersude Yayın Kurulu üyesi Hayri Tunç İngiliz Morning Star gazetesinden Steve Sweeney’in sorularını yanıtladı
Cumartesi Anneleri 700. hafta buluşmasında Emine Ocak’ın gözaltına alınma anının fotoğrafı ile ilgili değerlendirmelerde bulunan Hayri Tunç “Emine Ana’nın gözaltına alındığını gördüğümde koşup o anın fotoğrafını çekmem gerektiğini düşündüm ve polis barikatını aşıp, gözaltı yapılan alanda o fotoğrafı çektim” dedi.
İngiliz Morning Star gazetesinde Steve Sweeney imzasıyla yayımlanan röportaj şöyle:
Siyasi bir fotoğrafçı olmaya nasıl karar verdiniz/size ne ilham verdi?/neden oldunuz?
Fotoğraf çekiyordum zaten, ancak bunu foto-muhabir olarak çok fazla yapmıyordum, bir dönem, özellikle yoksul mahallelerde yaşanan çatışmalı ortamların, oradaki insanlara yönelik polis baskısının çok basına yansımadığını, oradaki insanların hep ana akım medyanın anlatımıyla bilindiğini görünce, iyi bildiğim bir iş olan fotoğraf çekmeyi, bu olayları duyurmak üzerine kurgulamaya karar verdim ve ilk başta Gazi Mahallesi’nde yaşanan olayları izlemeye ve yayınlamaya başladım. Orada yaşayan insanlar üzerinde yaşanan baskıları daha görünür kılmak gerektiğini düşündüm. Sonrası kendiliğinden geldi zaten. İşçi grevleri, toplumsal eylemler, mahallelerde yaşanan polis baskılarını fotoğraflamaya, hak ihlallerini göstermeye başladım.Türkiye’de foto muhabirliği olarak karşılaşılan zorlukları açıklayabilir misiniz?Türkiye’de gazeteci olmanın kendisi büyük bir zorluk teşkil ediyor zaten. Onun yanında bir de foto-muhabir iseniz, bu zorluk daha göreceli, daha reel bir hal alıyor. Özellikle toplumsal olayları izlerken, yaşanan hak ihlallerini göstermeye çalışırken çok zorluk yaşıyorsunuz. Türkiye gibi toplumsal olayların yasaklandığı, bastırıldığı bir yerde foto-muhabirlik yapıyorsanız, direk polisin hedefi haline geliyorsunuz. Çekim yapmanızı engelliyorlar, sizi alana almamaya çalışıyorlar. Son birkaç yıldır ise, Türkiye’de Cumhurbaşkanlığının onayıyla verilen sarı basın kartını sorup, gazeteci kimliğinizi, çalıştığınız basın kuruluşunuzun kartını kabul etmiyorlar.
Siz, kişisel olarak neler yaşadınız. Deneyimleriniz neler? İşinizi yaparken gözaltına alındığınızı biliyorum.
Şahsıma yönelik özellikle gittiğim haberlerden dolayı yoğun saldırılar oldu. Mahallelerde özellikle basının çok gitmemesinden kaynaklı az sayıda gazeteci ve foto-muhabir olunca polisin müdahalesinde çoğu zaman ilk payını alan biz oluyorduk. Şu ana kadar sayısız kere ölümden döndüğüm olmuştur. Bunlardan bazıları video çekerken ya da fotoğraf çekerken olduğundan kayıtları da var. Birkaç defa gösteriye saldıran polisin direk hedefi olarak gaz bombalı saldırıya uğradım. Bağcılar’da polisin ev baskınında öldürülen Günay Özarslan’ın cenazesine izin verilmediği için 4 gün süren çatışmalarda fotoğraf makinem bana sıkılan tazyikli su ile bozulmuştu. Yine aynı eylemi izlerken ayağımdan ve sırtımdan gaz kapsülüyle yaralandım. 12 Mart 2015 yılında Gazi katliamının yıldönümünde yaşanan çatışmaları izlerken belimden gaz kapsülüyle yaralandım. Berkin Elvan’ın ölüm yıldönümünde Okmeydanı’nda yapılan anmada polis müdahalesinde fotoğraf makineme tekme atılarak kırıldı.
Defalarca çekim yapmamam için tehdit edildim.
Gazetecilik faaliyetlerinden, çektiğim fotoğraflardan dolayı yargılandım, ceza aldım, cezaevinde kaldım.
Siyasi bir aileden geldiğinizi biliyorum. Bu senin işini/seçimini nasıl şekillendirdi
Ailenin siyasi bir geçmişinin olması insanı ister istemez o kanallara çekiyor. Yaşamının en önemli anlarında hep bu siyasi kimlik etkili oldu. Gazetecilik yapmamda da siyasi bir ailenin etkisi elbet oldu. İnsanların çektikleri acıları, yaşadıkları ihlalleri görüyordum. Kendi çapımda, sosyalist bir birey olarak bunları gazeteci olarak duyurmamın daha doğru olduğuna karar verdim. Hayata bakışım elbette ki gazetecilikte de, foto-muhabirlikte de etkili oldu. Fotoğraf makinesini nereden tuttuğunuz, yaşananlara nasıl baktığınızla alakalı bir durum. İsteseydim iktidarın istediği yerden de bakabilirdim elbet ancak o zaman yaptığım şey gerçeği açığa çıkartmak olmazdı.
Emine anayı çektiğiniz fotoğraf ile Musa Anter fotoğraf ödülü aldınız, çok tebrik ederim. Fotoğrafın arka planını açıklayabilir misiniz?
Cumartesi Anneleri 700. Hafta oturma eylemi olacaktı. Sabah erkenden alana gittim, Gazete Fersude’den bir arkadaşımla. Hem hazırlıkları çekmek hem de bir yardıma ihtiyaç varsa yardım etmek için gitmiştim. Alana vardıktan kısa bir süre sonra polis yığılması olduğunu gördüğümde bir şeyler olacağını fark etmiştim. Çok sürmedi, polis, alanın yasaklandığını ve toplanmalara hiçbir şekilde izin verilmeyeceğini açıkladı. O sırada Cumartesi Annelerine yönelik polis müdahalesi başladı. Çektiğim kare ilk müdahale anındandı.
O kare için nasıl hazırlandınız, nasıl çektiniz?Cumartesi Annelerine yönelik ilk müdahale anında, polis özellikle kayıp yakınlarını ve destek verenleri gözaltına almaya başladığında bende gözaltı anlarını çekmeye yöneldim. O sırada Cumartesi İnsanlarını ve İHD yöneticileri gözaltına alınırken, Emine Ana’nın gözaltına alındığını gördüğümde koşup o anın fotoğrafını çekmem gerektiğini düşündüm ve polis barikatını aşıp, gözaltı yapılan alanda o fotoğrafı çektim.
Fotoğrafı çekerken ve çektikten sonra ki deneyimleriniz nelerdi ?
Fotoğrafı çektikten sonra kamerayı indirdiğimde gözaltı aracının yanında olduğumu ve polis barikatının içinde olduğumu fark ettim. Polis dışında foto-muhabir olarak bir tek ben vardım. Polis beni gözaltına almakla tehdit etti ve çıkmamı söyledi, polisin olduğu alandan çıkarken ise fiziki saldırıya uğradım. Daha sonra da, polisin saldırısı ve eylem devam ederken polisin özellikle beni engellemeye çalıştığını gördüm. Birkaç kez gözaltına almakla tehdit edildim, vekillerin oturma eylemi yaptığı anı çekerken ise polis sadece beni alıp alandan uzaklaştırdı.
Fotoğrafçı olarak ilginizi çeken şey fotoğraflarınızın, Türkiye’deki işçi sınıfı mücadelesini belgelediğini görüyorum. Bu neden önemli?
Türkiye gibi ülkelerde hak arama mücadelesi içinde olan insanlar seslerini çok duyuramıyorlar. Sadece işçi sınıfının değil, hak arama mücadelesi içinde olan insanların fotoğraflarını çekmeye özen gösteriyorum. Sadece eylemleri de değil, yaşamlarını, günlük yaşam süreçlerini de çekmeye özen gösteriyorum. Fotoğraf ideolojik bir sanat aslında. Gösterdiğin şeyler, çektiğin kareler senin kim olduğunu, nerede durduğunu ortaya koyar.
Gelecekteki Türkiye’de yaşayan insanlar olarak sizce sizi neler bekliyor. Gözlemciler karanlık bir gelecek olduğunu söylüyor ama siz umut görüyor musunuz/ sizin umudunuz var mı?
Umudumu hiçbir zaman yitirmedim. Bu topraklar daha kötü, daha kanlı zamanlar geçirdi. Gözlemcilerin umutsuz olmaları birazda sosyalist bir bakışa sahip olmamalarından kaynaklı bana göre. Bir sosyalist olarak umutsuz olmak gibi bir durumu asla kabul etmedim. Evet çok büyük sıkıntılar oluyor, bugünden yarına çözülecek gibi de değil ancak direnmek ve umut etmek zorundayız. Nazım Hikmet’in “yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir” sözünü unutmamak gerekir.
Bugün gazetecilerin baskı altına alındığı, yaptıkları haberlerden dolayı cezaevlerine konduğu, sürgüne gitmek zorunda kaldığı bir ortamda, Türkiye’de bir grup arkadaş Gazete Fersude adıyla yeni bir yayın mecrasına imza attık. Elimizden geldiği kadarıyla, yaptığımız en iyi işi – gazetecilik, foto-muhabir- yaparak, yaşanan baskıları duyurmaya, baskılara karşı direnmeye devam ediyoruz. Gerçeğin peşinden gitmek, umut etmekle başlar.
Morning Star okuyucularına nasıl bir mesaj vermek istersiniz, Türkiye halkının mücadelesine nasıl destek verebilirler?
Türkiye halkları çok zor günlerden geçiyor. Ancak bu zorluklara, bu baskılara rağmen bu toprakların temellerinde bir direniş kültürü var. Türkiye halklarının mücadelesini duyurmaya yardımcı olabilirler, bu düzenin, bu sistemin elbet değişeceğini unutmasınlar. Bizler, bu toprakların gerçek sahipleriyiz, elbet kazanacağız. Sesimizi, yaşadıklarımızı duyursunlar, çevrelerine bu topraklarda yaşananları, baskıları anlatsınlar ancak bunun değişmesi için direnenlerde olduğunu söylesinler. Unutmamak gerekir, tarihi umutsuz olmayanlar, direnenler yazar. Herkese çok selamlar…
Röportajın orijinaline buradan bakabilirsiniz.
Kaynak: Gazete Fersude
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…