“…Sonra kül devri geldi…
Haydutların, kan dökücülerin devri.
Asalakların, anarşistlerin devri. Çılgınlığın ve çılgınların devri.
Kuşların gökyüzüne, bulutun yağmura, denizin balıklara,
elmanın sağ yanağının sol yanağına, üst dudağın alt dudağa,
Feyruz’un sesinin Feyruz’a karşıt olduğu devir geldi.”
Kimdir o sevginin beyaz gülünü satın alan?
Gardenyanın arılığını, yaseminin duruluğunu satın alan kim?

1960’lı yıllar konserler, plak kayıtları ve başta Baalbek olmak üzere festivaller Feyruz’u Lübnan’ın hatta Arapların sesi haline getirdi. Bununla birlikte 1960’lar Lübnan açısından çelişkileri de beraberinde getirdi. Beyrut bankacılık ve turizm sektörlerinin katkısıyla hızla kalkınıp zengin bir başkent haline gelirken diğer yandan ülke içinde siyasal çekişmeler sürdü. Özellikle göç Beyrut’ta sınıfsal gerilimlerin hatlarını belirledi. Bir yanda zengin ve göz kamaştırıcı bir yaşam diğer yandan sefalet sonraki dönemin şiddet psikolojisinin alt yapısını hazırladı. Kentin Doğu kısmı zengin Hıristiyan ailelerin yaşam merkezi iken Batı kısmı Filistinli mülteciler ve yoksul Şiilerce meskûndu. Dini kimliklerle örtüşen ekonomik kutuplaşma ve artan gelir eşitsizliği toplumsal çatışmanın alt yapısını oluşturuyordu.

Birçok anlatıda Beyrut’un bu yönüne vurgu yapılması hatta bunun üzerinden bir nostalji ağı görülmesi şaşırtıcı değildir. Beyrut’tun Arap dünyasındaki yükselişi 19. yüzyılın ekonomik ve ticari gelişmelerine bağlı olmakla birlikte bu zenginliğin sergilenişi 1950 ve 60’lı yılların ürünüdür.

1992 sonbaharında milletvekili sayısı 128’e çıkarılarak seçimler yapıldı ve Lübnan normalleşme sürecine girdi. İç savaş Lübnan’da son derece hassas olan politik dengeleri sarstığı ve toplum hafızasında onarılması güç hasarlara neden olduğu gibi Feyruz ve Rahbani Kardeşler’in kariyerinde de yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Feyruz Lübnan ve Araplarla ilgili her türlü sorunda müziğiyle bir duruş sergilemişti. 1967 Savaşının yarattığı psikolojik travmayı aşmada Ümmü Gülsüm gibi o da sanat alanında katkıda bulunmuştu. Bu dönemde yaptığı Zahrat al-Mada’in onun politik tavrının yansımasıydı. Ancak Lübnan İç Savaşı yalnızca onun kariyeri için değil tüm Lübnan için en uzun süreli ve yıkıcı dönemi kapsıyordu. Bu dönemde müziğiyle yaşanan trajediyi Arap ülkeleri ve dünya kamuoyuna aktarmayı hedeflemesi yeni misyonuna işaret ediyordu.

1970’ler kariyerinde parlak bir dönemdi. 1970’de Ya ‘ish ya ‘ish müzikali Beyrut’ta sahnelenmiş, 1971’de yine çok ses getiren Sahh al-nawm Beyrut ve Şam’da başarı kazanmıştı. 1972’de Baalbek’te Naturat al-mafatih’in oynanmasını Beyrut ve Şam’da Nas min warag adlı oyun izlemişti. 1973’te Baalbek’te Qasidat hubb oynanmış aynı yıl Beyrut ve Şam’da al-Mahatta sergilenmişti. Bu son oyunda bir garda mahsur kalan genç bir kızın gara gelip giden farklı insanlarla olan diyalogu anlatılıyordu. Aslında gar olarak tasavvur edilen yer Lübnan’dı. Burada verilen mesaj insanın emek verdiği her şeyin karşılığını mutlaka alacağıydı. 1974’te Lulu ve iç savaşın patlak verdiği 1975 senesinde Mays el-rim Beyrut ve Şam’da alkışlanmıştı. İç savaş Rahbani Kardeşlerin müzikal yaratıları için sonun başlangıcıdır. Bundan sonraki dönemde Feyruz’un Lübnan’da sahneye çıkmama isteğinin bu süreçte ne denli etkili olduğu bilinmemekle birlikte 1977’de Amman ve Şam’da sergilenen Petra adlı müzikal Rahbanilerle Feyruz’un uzun soluklu işbirliğinin son ürünüdür. Petra müzikali iç savaş döneminde 1978’de Beyrut’ta hem Müslüman hem de Hıristiyan bölgesinde temsil edilen tek sanatsal olay olarak tarihe geçecektir. Bu aynı zamanda Feyruz ile Assi’nin yollarının ayrılmasının da habercisi olmuştur. Bundan sonra Feyruz kariyerine oğlu Ziad Rahbani eşliğinde devam edecektir.

Feyruz’un iç savaş sırasındaki tavrı son derece önemlidir. Bu döneme dair anlatılar taraflardan hangisi radyoyu ele geçirirse Feyruz şarkıları yayınlandığını aktarır. Oysa Feyruz savaş sırasında ülkesinde şarkı söylemeyi reddetmiş ve üzerindeki baskılara rağmen Lübnan’a bağlılığını her fırsatta dile getirmiştir. Travmatik bir çatışmanın, kanlı bir iç savaşın yerle bir ettiği bir ülkede yaşamaya devam etmiş, Lübnan’ı terk etmemiştir. Bazı yorumlarda bu tavrı “ülkesini sesinden mahrum bırakarak cezalandırıyor” şeklinde değerlendirilmiştir. Tarafsız bir tavır sergilediği iddia edilse de Falanjistleri desteklememiş, Lübnan’ı ve sosyalist Arapları tutmuştur. Bu tavrı özellikle Lübnan’ın birliği konusunda çalışanların ve Müslümanların gözünde de onu tartışmasız bir konuma taşımıştır.

Feyruz’un Lübnan iç savaşı dönemindeki politik tavrı din ve mezhepsel ayrışımların üstünde Lübnanlılık kimliği üzerine vurgu şeklinde özetlenebilir. 1976’da Şam konserinde ilk kez seslendirdiği Bhibbak Ya Lubnan’ın içeriği tam da bu amaca hizmet etmektedir. Savaşın olumsuz yüzünün yanında ülkesine olan bağlılığı bu eserde bütünüyle ortaya konmaktadır. Bu eseri 1979’da Paris Olympia konserinde, 1989’da Kahire konserinde final olarak seçip söyleyecektir. Savaş süresince ülkesinde sahneye çıkmasa da dünyanın prestijli sahnelerinde Lübnan’ı kültür elçisi olarak temsil etmekten geri kalmayacaktır.

Feyruz iç savaş sırasında farklı siyasal ve mezhepsel fraksiyonlara bölünmüş Lübnan halkının nerdeyse tek ortak değeri olma özelliğini sürdürmüştür. Bu işlevi savaş sonrasında da yerine getirecektir. Taif’le silahlar susmuş, ancak savaşan tarafları toplumsal anlamda bir araya getirmek hemen mümkün olmamıştı. Beyrut savaş döneminde Müslümanların hakim olduğu Batı ve Hıristiyanların hakim olduğu Doğu kısmı olmak üzere ikiye bölünmüştü. Savaş sonrasında 1994 yılında Feyruz’un ilk kez ülkesinde Beyrut’ta Şehitler Meydanında sahneye çıkışı tüm Arap kamuoyunda yankı bulmuştu. 50.000’i aşkın Lübnanlı savaştan beri ilk kez bir arada onu dinlemişti. Konser canlı yayın aracılığıyla 125 milyon kişi tarafından izlenmişti. Ertesi gün Suudi Arabistan kralının yaptığı açıklama gazetelerde yer alıyordu. “Feyruz’un sesi, Lübnan’ın kalbinden yükseldi. Lübnan geri geldi.” Benzer biçimde ülkenin savaş sonrası kültür hayatına damga vuran bir diğer gelişme savaş süresince yapılmayan Baalbek Festivali’nin tekrar hayata dönmesiydi.

1998’de Feyruz, Rahbani Kardeşlerin müzikallerinden yapılan bir seçkiyle izleyici karşısına çıktı. 25 yıllık bir aranın ardından ilk gece 16.000  kişiye konser verdi. Lübnan cumhurbaşkanı Elias Hrawi temsil sonrasında sanatçıyı kutlarken “onun başarısı Lübnan’ın başarılarını getirecek” yorumunda bulundu.

Savaşın psikolojik travmasının aşılmasında Feyruz’un müziğinin terapi etkisi yaptığı görülmektedir. Baalbek ve Beiteddine gibi festivaller Feyruz ve Lübnan’ın tekrar buluştuğu platformlara dönüşürken, geçmişteki altın çağ mitosunun hatırlanmasında da etkili olmaktadır. 2000 yılında Beiteddine festivali kapsamındaki konserinde eskilerin yanında yeni şarkılardan oluşan bir seçki sunmasına rağmen finali ünlü Rahbani şarkısı Nassam Aleyna el-hawa adlı parçayla yapması geçmişle bugün arasında kurulmaya çalışılan köprünün ve güven tazeleme arayışının müzikal ifadesi olmuştur. Aynı tavrı toplumsal dayanışma programlarında da öncü bir rol üstlenerek sürdürmektedir. 2006 yazında İsrail saldırısıyla yıkılan Şii yerleşim bölgelerinin imarı ve mülteci konumuna düşen yoksullar için 750.000 dolar bağışlaması kamuoyunda ve medyada geniş yankı bulmuştur. 2006 Aralığında Rahbani Kardeşler’e ait olan ve ilk kez 1971’de oynadığı Sah al-nawn müzikalini tekrar sahneye taşıması geçmişin parlak döneminin hafızalarda canlandırılmasına yönelik bir girişim olarak algılanmıştır.

2008 yılında aynı müzikalin Arap kültür başkenti olan Şam’da temsil edilmesinin gündeme gelişi Lübnan’da politik bir krize neden olur. Basın ve politikacılar ikiye bölünür. Başbakan Refik Hariri’ye yönelik suikastın ardından iki ülke ilişkilerinin gerilmesi bu saldırının ardında Şam’ın parmağının aranması Feyruz’a yönelik tepkinin nedenidir. Parlamento ve basının bir kısmında “Feyruz Esad rejimini onurlandırmamalı” şeklinde yorumlar ileri sürülürken bir kısmında da bu girişimin ikili ilişkilerin düzelmesinde etkili olacağı savunulmuştur. Yükselen aleyhte tepkilere karşın Feyruz Şam’a gitmiştir. Suriye sınırını geçerken binlerce hayranı tarafından karşılanan Feyruz, basından Cuma hutbelerine kadar Suriye’de geniş çevrede destek görmüş, temsilleri yoğun ilgi karşısında uzatılmıştır. Burada üzerinde durulması gereken nokta Suriye’ye her yıl birçok Lübnanlı müzisyen konser vermeye giderken ve bunlar politik bir krize neden olmazken Feyruz’un girişiminin ülkede ciddi bir tartışmaya ve gerilime neden oluşudur. Bu durum onun bir sesten öte politik bir tavrın ve hepsinden öte Lübnan’ın kültürel sembollerinden biri olarak algılanmasından kaynaklanmaktadır.

O Lübnanlıların ve Arapların gözünde Hıristiyan bir kadın şarkıcı olmanın çok ötesinde Arap dili ve kültürünün taşıyıcısı olan ulusal bir sembol haline dönüşmüş durumdadır. Yalnızca Hıristiyanların gözünde değil tüm Arap dünyasında büyük bir saygınlık kazanmış olması, savaş içinde takındığı tavır, son derece kırılgan bir politik kültür ortamında müziği ve duruşuyla ayakta kalabilmesi tüm kimliklerin ötesinde bir ortak kimliği temsil ettiğini göstermektedir.

Lübnan belki de Beyrut bir gün var olmayacak; ancak Feyruz’un sesi bu evrende sonsuza dek dolaşacak.

Bu yazı Namık Sinan TURAN’nın Lübnan’da Ulusun İnşası ve Ortak Tınının Üretimi – Rahbani Kardeşler ve Feyruz adlı akademik makalesinden alıntılanmıştır.

Kaynak: Gazete Fersude

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…