Mehmet Zencir

Ata Soyer Sağlık ve Politika Okulu

Sağlığa yatırım yapan sermaye gruplarından olan sigortacılar, döviz kur artışının sağlık giderlerini artıracağını dile getirdiler. Önce Cumhuriyet’te yer alan haberden alıntılarla başlayalım;

”Döviz kurunda yaşanan dalgalanmanın sağlık sektörünü yakından ilgilendiğini belirten, Sağlık ve Sigorta Yöneticileri Derneği (SASDER) Yönetim Kurulu Başkanı Sermet Erdem, “Sağlık harcamaları ağırlıklı olarak döviz üzerine olduğundan, kurdaki artış doğrudan hastane masraflarına yansıyor. Bundan dolayı hastaneler fiyatlarında zam üzerine düşünüyorlar. Sektörde kullanılan tıbbi malzemelerin genellikle ithal oluşu ve Türkiye’de üretilen malzemelerin de ham maddelerinin ithal olması, dövizdeki artışlar ile malzeme fiyatlarını kaçınılmaz olarak artıyor” dedi. Erdem, “Hastanelerin malzemeler için satın alımlarının yaklaşık yarısını dövizle yaptıklarını düşünürsek, artışın hasta veya ödeyicileri etkilemesi de kaçınılmaz. Aynı zamanda malzemenin ithal edilmesinde de yaşanılan sıkıntılar, malzeme firmalarının nakit akışlarını olumsuz yönde etkiliyor. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse; Sadece yılbaşından bu yana döviz kurundaki yaklaşık yüzde 20’lik artış, malzeme fiyatının da aynı oranda artmasına neden olur. Ortalama 5.000 TL satış fiyatı olan bir ameliyatta 500 TL’lik malzeme kullanılırsa, sadece 5 ayda yaşanan artış, ameliyat fiyatının da yüzde 2 oranın da artmasına sebep olur” diye konuştu.

Her ne kadar Sağlık Bakanlığı, AKP hükümeti yetkilileri ve Cumhurbaşkanı sıklıkla ”milli ve yerli” vurgusu yapsa da hastanecilik hizmetlerinde tıbbi malzemelerde hala dışa bağımlı olduğumuz bir gerçek. Haberde dile getirildiği gibi Türkiye’de üretilse dahi üretilen malzemenin hammaddesi ithal. Söylenenlerin anlamı, döviz kuru nedeniyle SGK’dan alınan para, hizmeti vermeye yetmiyor. SGK çare üretsin deniyor. Bunun birkaç yolu var.

İlki Sağlık Uygulama Tebliği’ndeki (kısaca SUT diye biliniyor) ödenen kalemler yükseltilebilir. Ancak SGK açıkları nedeniyle bu çok mümkün değil gibi görünüyor.

İkincisi, hastanecilik hizmetlerinden katkı payı alınabilir, yani şu an için 14 kalemde yapılan ödemelere yenileri eklenebilir. Örneğin tüm laboratuvar tetkiklerinden katkı-katılım payı alınabilir. Ya da yataklı tedavi edici hizmetlerden katkı-katılım payı alınabilir. Zaman zaman bununla ilgili SGK faturasının %2-3’ü katkı-katılım payı alınacağı haberleri dolaşıma sokulmuştu. Alınacak bu tür bir karar vatandaşları doğrudan etkileyecek. Her vatandaşın yılda en az 5 kez hastaneye gittiğini, tetkik, tedavi, ilaç ve ameliyat sayısının çok yüksek olduğunu biliyoruz. Dile getirilen rakamların yarısı bile ciddi etki yapacaktır.

Üçüncüsü, kamu hastanelerinden de ilave ücret alınma kararı çıkabilir. Hastane, doğrudan alacağı para ile işletmesini rahatlatabilir. Ne yazık ki ilave ücretin ne olduğu tam bilinmiyor. Özel hastanenin, SGK’nın fatura ettiği bedelin %200’ünü vatandaştan para olarak istemesi. Yani özel hastanenin, alınan hizmet karşılığı, hem SGK’dan hem de vatandaştan bunun iki katı para alması. Birgün yazarı, İstanbul Tabip Odası yönetim kurulu üyesi Dr. Osman Öztürk, AKP’li sağlık yetkililerin sıklıkla dile getirdikleri ”bıçak parası” söyleminden esinlenerek özel hastane patronlarının ceplerine akan bu parayı, boyutunun oldukça fazlalığı nedeniyle ”kasatura parası” olarak adlandırıyor. Özetle kamu (devlet) hastanelerinin de ilave ücret alması kararı çıkabilir.

Dördüncüsü, sevk zincirinin yaşama geçirilmesi kararı alınabilir. Vatandaşa, aile hekimine gitmeden hastaneye gidemezsin denilir. Yani hastaneye gidiş için aile hekimi zorunlu hale gelebilir. Bu kararın tüm sistemi felç edeceğini daha önceki örneklerde yaşamıştık. Burada amaç farklıdır. Sevk zinciri zorunluğu ile birlikte şu karar da alınır; Eğer sevk zincirine uğramadan hastaneye gidersen, SGK aldığın hizmetin %70’ini öder, geri kalan %30 fatura bedelini cepten ödersin. Nereden biliyoruz? Genel Sağlık Sigortası kanun tasarılarının çoğunda bu madde vardı. Ayrıca Dünya Sağlık Örgütü, Dünya Ticaret Örgütü, Dünya Bankası benzeri uluslararası kuruluşlar sıklıkla bu öneriyi değişik gerekçelerle öneriyorlar.

Beşincisi, SGK’nın bazı hizmetleri ödeme kapsamından çıkartılabilir. SGK’nın aldığı prim karşılığı hangi hizmetleri karşılayacağı ”teminat paketi” olarak biliniyor. Yukarda adı geçen kuruluşlar Türkiye’de “teminat paketi” yelpazesinin oldukça geniş olduğunu, mutlaka daraltılması gerektiğini, yoksa SGK’nın kriz yaşayacağını sıklıkla vaaz ediyor. ”Teminat paketi”nden çıkartılacak hizmetler için de çare bulunmuş durumda; Tamamlayıcı Sağlık Sigortası, halkın deyimiyle Özel Sağlık Sigortası yaptırmak.

Haberin devamı zaten bunu muştuluyor: İsteğe bağlı sigorta çeşitleri arasında yer alan tamamlayıcı sağlık sigortasının yeterince olmasa da ilgi gördüğünü anlatan AKF Sigorta Üst Yöneticisi Kadir Kurtboğan, “İki çeşit tamamlayıcı sağlık sigortası satın almak mümkün. Sadece yatarak tedavi teminatı şeklinde satın alınabileceği gibi, ayakta tedaviyi ve yatarak tedaviyi kapsayacak şekilde de satın alınabilir” dedi. Kurtboğan, “tamamlayıcı sağlık sigortasının tabana yayılabilmesi için gerekli teşvik çalışmalarının yapılması gerektiğini” söyledi.

TOBB, özel sağlık sektörü ile ilgili bu konuyu zaten sıklıkla dile getiriyordu. 2017 yılı Aralık ayında çıkarttığı ”Türkiye Sağlık Sektörüne Genel Bakış” raporunda SUT fiyatları ile ilgili şunları dile getirmişti: ”SUT fiyatları; yükselen döviz kurları, enflasyon ve maliyetler karşısında fiyat endeksi oranında artmamıştır. SUT fiyatları, sistemin 2007 yılında uygulamaya sokulmasından bu yana büyük ölçüde istikrarlı gidişatını korumaktadır. 2007 yılından beri; i) Döviz kuru 2,3-2,7 kat yüksek bir düzeye ulaşmıştır. ii) Asgari ücret 3 kat yüksek bir düzeye gelmiştir. iii) Tüketici Fiyat Endeksi 2,2 kat yüksek bir düzeye ulaşmıştır. SUT fiyatları ile değişen piyasa fiyatları arasındaki uyumsuzluk, özel hizmet sunucularının özel harcamaya olan bağımlılığını artırmıştır.” 

SUT fiyatlarındaki bu uyumsuzluk sigorta şirketlerinin de iştahını kabartıyor. Bu durumdan yararlanarak özel sağlık sigortası şemsiyesi (?) altındaki kişi sayısını artırmak istiyor. Bu konuda kamu adına bazı teşviklerin de yapılmasını istiyor. Tıpkı özel emeklilik sigortası gibi. Adı geçen rapor bunu açıkça dile getiriyor:

”Türkiye’deki özel sağlık sigortası penetrasyonu, emsal ülkelere göre düşüktür ve büyüme potansiyeline sahiptir… Acil bakım ve seyahat sigortası hariç nüfusun yalnızca %3’ünü kapsamaktadır… Tamamlayıcı sağlık sigortasından yararlanan nüfusun, 2017 sonunda 700-750 bine ulaşması beklenmektedir…Tamamlayıcı sağlık sigortasının uygulamaya konulması, SGK anlaşmalı özel hizmet sunucuları için yalnızca ek talep yaratmakla kalmayıp katkı payı düzeylerini yükseltmelerine de yardım edecektir.”

Özetle dövizde kur artışı bahane, SGK krizi de gerekçe gösterilerek paralı sağlık döneminin daha da yaygınlaştırılacağını söyleyebiliriz. Yukarıdaki seçeneklerden birkaçı aynı anda devreye girebilir. Belki vatandaştan para alacak daha yaratıcı çözümler de bulabilirler.

AKP’nin sağlığı, birey ve toplum yararına kamusal bir hizmet olmaktan çıkaralı epey oldu. Neoliberal dönemin ”yararlanan öder” mottosu, sağlık alanında kendine yer buldu. AKP’li yıllarda paralı sağlık adım adım inşa edildi. Parasız sağlık, AKP ile artık hayal oldu.

 

 

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…