Türkiye’de kadınlar ilk kez 1987’de kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirdi: “Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü”. “Dayağın çıktığı cenneti istemiyoruz”, “Haklı dayak yoktur”, “Dayak aileden çıkmadır” sloganlarıyla İstanbul Kadıköy iskelesinde buluşan kadınlar, Yoğurtçu Parkı’nda bir miting gerçekleştirmişti.

Türkiye’de Feminist mücadelenin ilk çıkışı olan ‘Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’ eyleminin üzerinden 31 yıl geçti. Geçen sürede feminist hareketin ve kadınların ne gibi kazanımlar yaşadığını, AKP’nin iktidara gelmesiyle mücadelelerinin nasıl şekillendiğini Feminist Hülya Osmanağaoğlu Gazete Yazıyor’dan Bengisu Kömürcü’ye anlattı.

‘Feminist hareket ağır baskı koşullarında ortaya çıktı’

Feminist hareketin Türkiye’de ilk yükselişinin 12 Eylül’de ağır baskı koşullarında gerçekleştiğini aktaran Osmanağaoğlu yükseliş döneminin 10 yıllık bir gecikme ile yansımasının söz konusu olduğunu belirterek, “Kadınlar sokağa çıktıklarında ilk 1987’de ‘dayağa karşı’ çıktılar. Bir hakimin dayak yediği, şiddet gördüğü için boşanma talebinde bulunan bir kadına ‘Kadının karnından sıpayı, sırtından sopayı eksik etmeyeceksin’ lafı üzerine aslında o dönem kendi içinde toplanan feminist hareket sokağa çıktı” ifadelerine yer verdi.

Kadınlar sokağa çıktığı zaman kimi kesimlerin ‘Bunlarla neden uğraşıyorlar, Türkiye’de işkence sorunu varken feministler kadınları bölüyorlar’ sözlerinin hafızasında yer edindiğini ve gelinen noktada 31 yılın sonunda kadınların artık şiddet gördüklerinde boşanmaya gittiklerinin altını çizen Osmanağaoğlu şöyle devam etti: “Artık erkek şiddetinin ev içindeki, ailedeki kadınlara yönelik şiddetinin meşrutiyeti kalmadı. Bu anlamda 31 yıl içinde feminist hareketin elde ettiği kazanımlar Türkiye’de aslında sadece feministlerin değil bir bütün haliyle kadınların hayatını dönüştürdü.”

‘AKP’nin boşanma komisyonu ile boşanmayı engellemeye çalıştığı fikri’

AKP’nin boşanma komisyonu raporlarıyla boşanmaları engellemeye çalıştığı fikri ile beraber konunun ele alınmasını dile getiren Osmanağaoğlu, “31 yıl içinde attıkları özgürleşme adımı feminist mücadelenin başlangıcı ile başladı ve şimdi karşılığını buluyor. 89-90 yıllarında kadınların koca izni olmadan çalışma hakkı için verdiği mücadele feminist hareketin kampanyalarındandı. Yine aynı dönemde feminist hareketin bütün kampanyaları gibi buda alaylarla karşılandı. 31 yıl sonra baktığımızda kadın erkek eşitliğinin, öneminin, kamusal alanda ve ev içinde ne kadar önemli olduğu, görünür olduğu da yine feminist hareketin o dönemde ne kadar doğru talepler ile yola çıktığını görüyoruz” dedi.

“Feminizm başka kadınları kurtarmak meselesi değil, her kadının kendi hayatını aynı zamanda dönüştürmesi, kendi yaşadığı ezilmişliği direnmesi meselesi. O dönemin feministleri de o yüzden kendi hayatlarıyla beraber bütün kadınların hayatını dönüştürebilecek politikalarla yola çıkmışlardı.”

‘Dayağa Karşı Dayanışma Yürüyüşü’nün ardından artık kimse ‘kocadır döver’ demiyor, evet erkek şiddeti devam ediyor, erkek şiddetinin meşruiyetini erkek zihninde değiştirmedik, erkekler kendilerinde bu hakkı gördüklerinde yine kadına şiddet uyguluyorlar ama kadınlar bunun toplumsal meşruiyetini ortadan kaldırdı şeklinde konuşan Osmanağaoğlu, kadınlarının direnişinin güçlenmesi ile beraber boşanmaların başladığını belirtti.

AKP’nin boşanma komisyonunun raporlarında belirtildiği gibi oransal olarak büyük bir artışın olmadığını kaydeden Osmanağaoğlu, “Boşanma sebebinin toplumsal meşruiyeti söz konusu. Erkekleri, erkek sistemi ve erkek AKP’yi korkutan da bu. Kadınlar artık erkek şiddetine boyun eğmiyor, direniyor ve yaşam standardı ne olacak olursa olsun boşanmak istiyor. Bu gerektiğinde ölümüne direnmek oluyor” şeklinde konuştu.

‘Erkek egemenliği kendini yenileyerek sürdürüyor’

Erkeklerin kadınları öldürmesinin artış sebebinin kadınların direnişinin yükselmesi ve erkek egemenliğine direnmeleri olduğunu ve erkeklerin öldürme meselesinin AKP ile doğrudan bağı olduğuna değinen Osmanağaoğlu, “Öldürenler AKP’li veya dindar erkekler diyemeyiz ama bu öldürmeleri yasal olarak meşrulaştıran bir zemin söz konusu. AKP dünden bu güne yani kadınların dayak yediği için bundan 31 yıl önce boşanmak istediği için hakimler bu cevabı veriyordu bugün ise kadınları boşanmak istedikleri için öldüren erkeklere hakimler hoşgörü ile yaklaşıyor. Yani aslında erkek egemenliği yargının, devletin, iktidarların içinde kendini yenileyerek sürdürüyor.”

‘Kravat taktı masumdu indirimi’

Boşanmak isteyen kadınların öldürüldüğünde erkeklere haksız tahrik indirimleri, iyi hal indirimleri, kravat taktı masumdu öldürdü indirimleri uygulandığını hatırlatan Osmanağaoğulu kadınlar erkekleri öldürmek zorunda kaldığında bu indirimlerin uygulanmadığını, bunun nedeninin ise kadınların erkek egemenliğine karşı kolektif bir direnç oluşturulmasının önünün kesilmek istendiği olduğunu söyledi. Osmanağaoğlu, “Bu anlamıyla kendilerine ölümcül şiddet uygulayan erkekleri, canlarını korumak için öldürseler bile kadınlar cezalandırılıyor. Çünkü erkek egemenliği gelinen noktada kendini şiddetiyle koruyabiliyor. Yani yükselen feminist harekete ilişkin şiddet uygulayarak erkek egemenliği varlığını sürdürebiliyor. Bu aslında bütün ezilen kesimler ve bütün egemenlik ilişkilerinde geçerli bir durum. İşçi sınıfı mücadelesini yükselttiğinde kapitalizmi söküp atmak istediğinde, devlet askeriyle, polisiyle, sivil faşisti ile üstlerine gelir. Kürt halkı bir direniş gösterdiğinde bunu şiddetle savaşla bastırmaya çalışıyor. Aynı şekilde kadınlarda erkek egemenliğinden ve erkek şiddetinden kurtulmak için direniş gösterdiklerinde 31 yıldan bugüne gelen bir mücadelenin sonucu olarak daha çok boşanmaya çalışırken öldürülüyorlar” ifadelerine yer vererek kadınların günümüzde boşanmaya çalışırken öldürüldüğünü ve erkeklere iyi hal indirimleri uygulandığını vurguladı.

‘Aileyi korudukça kadınlar daha çok öldü’

AKP iktidarının esas olarak erkekleri korumak için ölümleri aileyi korumak adı altında meşrulaştıramaya çalıştığını söyleyen Osmanağaoğlu, “AKP iktidarında aileyi koruyan her politika kadınlara karşıdır, kadınların ölümüne, daha fazla şiddet görmesine sebep olur. Nitekim 2011 yılında seçimlerden önce kadın ve aileden sorumlu bakanlığının adı aile ve sosyal politikalar bakanlığı olarak değiştirildi. Bunu sebebi kadınları değil aileyi korumak. Biz feminist hareket o zaman aileyi koruduğunuz zaman kadınları tehlikeye atarsınız diyerek sokaklara döküldük, ne kadar haklı olduğumuz artan kadın cinayetlerinde, artan taciz-tecavüz girişimlerinde ortaya çıktı. Aileyi korumayı esas aldığınızda, evlilik kurumunu kutsallaştırdığınızda ve meşrulaştırdığınızda bir süre sonra geldiği yer evlenmek şartı ile taciz ve tecavüzü meşrulaştırmak olur. 2016 yılında taciz ve tecavüzcülerle küçük kız çocuklarını evlendirme yasası aslında feminist hareketin bunca yıldır isyan ettiği aile politikalarının bir ürünüydü. Yani ailenin taciz ve tecavüze rağmen kurulması patriarkanın kendisini nasıl örgütlediğinin göstergesidir. Bunun için feminist hareketin dünden bugüne geldiği noktaya baktığımızda, aileyi doğrudan karşısına alan politikaların nasıl bir ihtiyaç olduğu bugün AKP iktidarının politikalarında daha fazla cisimleşti” dedi.

‘AKP kadına karşı savaşa devam edecek’

AKP’nin yeni dönemde bıraktıkları yerden devam etme kararlılığında olduğunu gözlemlediklerini ve boşanma komisyonunun raporlarıyla kadınların önüne çıkacaklarını ön gördüklerini belirten Osmanağaoğlu şöyle devam etti: “Bir takım milislerine 6284’e karşı yürüyüş örgütlettirdiler. AKP kaldığı yerden meşruiyet zeminini genişleterek kadına karşı savaşa devam etme kararlılığında. Bunun bir parçası olarak aslında çalışma bakanlığını aile bakanlığına bağladılar. Kuşkusuz aile bakanlığı zaten kadınları koruyan bir yer değildi ama burada çarpıcı olan artık kadınların kamusal alanda ev dışında var oluşunun sadece çalışma bakanlığına bağlanmış olması yani kadınlar ücretli emek gücünde var oldukları sürece AKP açısında kamusal alanda da var olabiliyorlar. Kadınlar siyasette yoklar, kadınlar sokakta yoklar sadece ücretli çalışıyorlarsa çalışma bakanlığı ile bağları bağlamında AKP onları var sayıyor. Bunun dışında kadınları bütünüyle evde konumlandırıyor. Bu aile ve evde konumlandırmayı ise diyanete devretmiş durumda. Diyanet eliyle aileyi dizayn ediyor, müftülük nikahı bunun yasal tamamlanışıydı.”

‘Kadınlar boşanmadan yıldırılmak isteniyor’

Osmanağaoğlu, AKP’nin sosyal yardımları diyanet üzerinden dağıttığını, boşanma taleplerini dini kurumlar ile ara buluculukla çözmeye çalıştığını, şiddeti din ile bastırmaya çalıştıklarını ifade etti. Kadınlara biçilen rol zorunlu olmadıkça ev dışında çalışmama, aileye sorumluluklarını yerine getirme ve kamusal alanda olabildiğince az yer alma olduğunu söyleyen Osmanağaoğlu, “Bunun devamı olarak aileyi stabil kılabilmek için boşanma komisyonu raporlarıyla özellikle nafaka hakları üzerinden çalışmalarına devam edecekler. Bu nafaka denilen şey kadınlar açısından çok önemli çünkü kadınlar yıllar boyu bıraktıkları işleriyle, ücretli emek gücüne katılmama halleriyle evde emek harcıyorlar ve yıllar sonra erkek şiddetinden, aile cenderesinden kurtulmak istediklerinde elde ettikleri nafaka hakkı bir nebze olsun onların erkeklerden kurtulmasına olanak sağlıyor. Tamda bunun için nafaka gündeme geliyor. Bir boşanmayı yasaklamak belki söz konusu olamıyor ama kadınları boşanmadan yıldırmak için nafakanın sınırlandırılması söz konusu oluyor. Zaten nafaka dediğimiz şey öyle sınırsız değil. Kadınlar açısından ancak çok sınırlı bir destek anlamına geliyor ama kazanılmış bir haktır ve bu hakkı sınırlandırma çalışması yine kadınları erkek şiddetine ve baskısına hapsetme çalışmasının devamı” diyerek kadınların boşanmadan yıldırılmak istendiğini söyledi.

‘Kadınların direniş bilinci var’

Osmanağaoğlu son olarak kadın direnişinin devam edeceğinin altını çizerek şöyle devam etti: “AKP’nin yeni dönemde yine kadın düşmanı politikalarla kadınların üzerine gelmeye devam edeceğini bildiğimiz için kadınlarda direnmeye devam edecek. Aslında son 5-6 yıldır kürtaj yasaklama çalışmalarından beri kadınların tepkileri partilere göre olmadı. AKP iktidarı erkekleri güçlendirmeye çalıştığında kadınlar sadece oy verdiği siyasi partinin durumuna göre tepki geliştirmiyor. Kadınlarda bir direniş bilinci var ve AKP’nin kimi uygulamalarına AKP’ye oy veren kadınlarda tepki gösteriyor. Kürtaj yasaklama girişimleri bunun bir tanesi, taciz ve tecavüzcülerle küçük kız çocuklarını evlendirme girişimleri bunun ikinci örneği. Yani kadınlar erkek şiddetini arttıracak politikalar karşısında bir kadın dayanışmasını örgütleyebiliyorlar. Özelde Feminist hareketin ve genelde kadın hareketinin AKP saldırıları karşısında bundan sonraki tutumu aynı şekilde kadınların erkeklere karşı verdikleri mücadele ve direnişte dayanışmayı örgütlemek üzere devam edecektir.”

Kaynak: YAZIYOR-Bengisu Kömürcü

  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…