Tüm olası sebep ve sonuçları, olası bütün maksimum ve minimum sınırlar içinde irdelediğimde (ki aslında bu öyle çok inceden inceye irdeleme gereksinimi olmayacak kadar açıkça görülebilen bir olgu) şöyle bir yargıya ulaşıyorum;
1) Bununla ilgili her hangi bir yargıya ulaşmak için ” Cumartesi Anneleri ” olgusu nedir?, nereden çıkmıştır bu eylem? , ne kadar süredir yürümektedir? gibi soruların cevaplarını biliyor olmaya GEREK OLMADIĞI
2) İktidarın faşist olduğuna kanıt olarak gösterilmesine dair YENİ bir söylem olmadığı, bunun zaten gayet iyi bilinen bir realite olduğu
3) İktidarın, “Cumartesi Anneleri” ne saldırmasının, bu eylemi asla engelleyemeyeceği
4) Pratikte, iktidarın sosyo-ekonomik, ekonomi-politik ve diğer alanlardaki temel düzeninin yürümesine bir engel oluşturmayacak kadar sınırlı hedefi olan bir yapıda, ayrıca sınırlı bir katılımla gerçekleşiyor olması ve kamuoyunca duyulurluğunun ve önem verilişinin de karşılaştırılmalı olarak bakıldığında zayıf kalması
5) Bu yürürlüğe rağmen, halen bu saldırının yapılıyor olmasının, olayı kişiselleştirmiş olan bazı psikolojik sorunlara sahip iktidar üyelerinin varlığını kanıtlaması
6) Sadistçe bir intikam duygusu ile fakat temelinde bir büyük ezilmişlik, bir büyük yenilgi, bir büyük korku, bir büyük yaranma isteğini de beraberinde barındıran, ve bu ilkel duyguların, bu korkaklığın, bu aşağılık kompleksinin, kendisi tarafından da zaman zaman farkedilmesiyle, daha da öfke duyulması, sonucunda da, kendisine seslenen iç sesini bastırabilmek için uyuşturucu almak, ya da aşırı alkol tüketme reflekslerine benzer şekilde kan içmek gereksinimi, şiddeti daha da arttırarak, kendi zavallılığını, onursuzluğunu kendisine gösteren bu aynayı yok varsayma eğilimi…
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…