Yakın gelecekle ilgili distopik hikâyeleri konu edinen Black Mirror dizinde anlatılan bir konu Çin’de gerçek oluyor. Buna göre Çin’de 2020 yılında hayata geçecek “sosyal kredi sistemi” bazı bölgelerde test edilmeye başlandı.
Çin 2020 yılında vatandaşlara davranışlarına göre puan verileceği bir sosyal kredi sistemini hayata geçirecek.
İyi bir puana sahip olmayanların toplumda yer bulması zorlaşacak.
Yanlış sitelerde fazla vakit geçiren, doğum kontrol kurallarına uymayan ya da hükümet aleyhine konuşanlar puan kaybedecek.
Geçen yıl Paraanaliz’de sistemi tanıtan bir yazıyı Arda Tunca yazmıştı. Bu haberi de sizinle paylaşmak istedik.
Charles Booth adlı bir iş adamı, 19. yüzyılın sonlarında Londra’da işçi sınıfının ekonomik ve sosyal koşulları üzerine bir çalışma yapar. Çalışmanın ortaya koyduğu sonuçları değerlendirerek işçi sınıfının alım gücünü düzeltecek bir sosyal kredi mekanizmasının hayata geçirilmesi gerektiği fikrini ortaya atar. Fikrin temelinde, kapitalist sistem içinde üretilen ürünleri satın alabilecek bir tüketici kesiminin oluşamadığı tespiti bulunmaktadır.
21.yüzyılın son çeyreğine yaklaşılırken, Çin’de de bir sosyal kredi sistemi yaratılır. Ancak, 19. yüzyılın sonlarında İngiltere’de geliştirilmeye çalışılan ekonomik içerikli sosyal kredi mekanizmasıyla Çin’de geliştirilen arasında hiçbir bağlantı bulunmamaktadır. İngiltere’de geliştirilmesi düşünülmüş olan düzen, bir alım gücü yaratmayı hedeflerken, Çin’de önerilen düzen devletin vatandaşlarını gözetleme gücünü anlık düzeye getirebilme amacını taşımaktadır. Amaç, dijital totalitarizm yaratmaktır.
Geçtiğimiz günlerde Twitter’da bir paylaşımda bulundum. Paylaşımımdaki ifadelerim şöyleydi: “Big data, kapitalizmin ve otokratik düzenlerin kontrol mekanizmalarında Big Brother’a dönüştü. Ne büyük bir adammışsın sen George Orwell.”Orwell’in 1984 adlı romanında okuduklarımız ve Çin’in yaratmaya çaba gösterdiği ve geliştirdiği sosyal kredi mekanizması arasında bire bir benzerlikler söz konusu. Peki, nedir Çin’in sosyal kredi sistemi?
Çin vatandaşları, 2014 yılında ortaya atılan bir planın gereği olarak akla gelebilecek her tür dijital platformda izleniyor. Vatandaşların bu platformlarda ortaya koydukları davranışlara göre bir puanlama sistemi uygulanıyor. Dijital platform, sadece sosyal medya ve e-mail hesapları gibi kişiye özel dijital kullanım alanlarıyla sınırlı değil. Örneğin, bir vatandaşın yılda kaç trafik cezası yediği ya da hiç ceza almamış olması da puanlamanın bir parçası. Veriler, bilgisayar sistemlerindeki kayıtlardan takip edilebiliyor. Kişinin hangi internet sitelerinde dolaştığı, ne gibi ifadeler kullanarak internette arama yaptığı, telefon görüşmelerinin içeriği de puanlamada önemseniyor. Tibet ve bağımsızlık kelimeleri yan yana kullanılarak yapılan bir arama ya da Tiananmen 1989 ifadesiyle bilgi aramak başa çok ciddi belalar açabilme potansiyeline sahip.
Puanlama sistemiyle ortaya çııkan sonuç, vatandaşların düşük faizli kredi kullanma olanağına sahip olabilmesi, iş yerinde terfi alabilmesi gibi ödüllendirmeler sağlayabiliyor. Tam tersine, çeşitli cezalar da söz konusu olabiliyor. Herşey, çıkan puana bağlı. Sosyal kredi sistemi ile Çin, vatandaşlarını iyi ve kötü ayrımına tabi tutmuş durumda. Tek partili bir devlet ve devlet kontrollü bir medya ile big data kullanılarak tüm vatandaşlar izleniyor. Dijital dünyanın içinde yer almayan vatandaşlar ise ne ödül, ne de ceza mekanizmasının dahilindeler. Çin’de yaklaşık 700 milyon kişi internet kullanıyor. Bu kişiler iyi ya da kötü olabiliyorlar ama dijital platformlarda yer almayan vatandaşların hiçbir kategoride yer alabilme şansı da yok. Bu, onlar için iyi mi, kötü mü? Konuya hangi açıdan yaklaşsanız sıkıntılı. Adalet, eşitlik, fikir özgürlüğü, v.b. konu başlıkları çerçevesinde çok sorunlu bir konu. Ancak, Çin’de bir sorun haline dönüşmüyor.
Bir önceki yazımda, 2008’deki finansal krizle beraber dünyanın genel demokrasi düzeyinin nasıl gerilediğini ana hatlarıyla özetlemeye çalışmıştım. Çin’in ve çok sayıda gelişmekte olan ülkenin gelişmiş ülkelere nasıl kafa tutmaya çalıştığını ifade etmiştim. Çin’in sosyal kredi mekanizmasının finansal krizle doğrudan bir ilgisi bulunmamakta. Ancak, dünyanın demokrasinin uygulanış biçimi çerçevesinde geldiği noktada ortaya koyduğu niyet açısından önemi büyük. Çin’in insan hakları ihlalleri yeni ortaya çıkmış değil. Sözünü ettiğimiz ülkede insanlar bir yerden başka bir yere devletin verdiği izin olmadan gidemiyordu bir zamanlar. Komünist dönemden kalma alışkanlıklar halen toplumda yoğun olarak hissediliyor. Ancak, sosyal kredi mekanizmasıyla kurulmaya çalışılan düzen tamamen kapitalizmin ürettiği dijital ürünler üzerinden oluşturuluyor.
Çin’deki sosyal kredi sistemi, dünyanın genel demokrasi düzeyine ilişkin önemli örneklerden birini ortaya koyuyor. Çin’in durumunun 2008’deki krizle doğrudan bir ilgisi olmadığının altını yeniden çizmek isterim. Ancak, Big Brother tarzı bir distopik totaliter rejime dönüşmesinde 2008 krizinin dolaylı etkileri olduğu düşünülebilir, tartşılabilir. Bu nedenle, Çin örneğini bir önceki ParaAnaliz yazımla beraber değerlendirerek okumanın konu bütünlüğü açısından yarar sağlayacağını belirtmem gerekiyor.
Kaynak: Paranaliz. http://www.paraanaliz.com/2017/ekonomi/cinin-sosyal-kredi-sistemi-15531/
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…