Bu sadece ücret ve çalışma koşullarından öteye bir şeydir: bir yurttaş olarak demokratik sesini hakkını sadece dört yılda bir kurulan seçim sandığından daha çok yolla kullanmak demektir. Sendikalar bunun için vardır, işyerlerinde ve yaşam alanlarında demokrasiyi genişletmek. Bunun için bir tehdit olarak görülüyoruz

Bu yıl, Britanya, erken 1980’lerden beri en yüksek sayıda grev günlerine şahit olacak. Bu söyleşiyi kaleme alırken RMT [Demiryolu, Denizcilik ve Ulaşım İşçileri Sendikası], ASLEF [Tren Sürücüleri Sendikası] ve TSSA [Ulaşım Çalışanları Birliği] üyesi işçilerin, CWU [İletişim İşçileri Sendikası] üyesi posta ve telekom işçilerinin, UCU [Üniversite ve Kolejler Birliği] üyesi üniversite çalışanlarının ulusal çaptaki grevleri sırasında yüzbinlerce grev gözcüsü işyerlerinin önündeydiler. Bu arada Unite, UNISON, GMB gibi genel sendikaların yerel anlaşmazlıklar (ve zaferler) için katıldıkları eylemler ve PCS [Kamu ve Ticari Hizmetler Sendikası] ve RCN [Hemşireler Sendikası] üyesi yüzbinler greve çıkmayı onaylayarak onlara katıldılar. Yakında gerçekleşecek olan NEU [Ulusal Eğitim Sendikası], FBU [İtfaiyeciler Sendikası], NASUWT [Öğretmenler Sendikası] ve diğerlerinin grev oylamaları da sırada.

Bu direniş dalgası, grevdeki işçiler için kitlesel dayanışma inşa etmeyi amaçlayan Artık Yeter kampanyasının ortaya çıkmasının nedenlerinden biriydi. Ama aynı zamanda hükümetin sert tepki vermesine de yol açtı. Yeniden kemer sıkma politikalarına geri dönüşe ek olarak, büyüyen hareketi kösteklemek ve işçilerin yükselen yaşam maliyeti krizine çare olarak grev haklarını kullanmasını engellemek için sendika karşıtı yeni yasa teklifleri gündeme geldi.

Sendika karşıtı yasa teklifinin ilk raundu ulaşım sektöründeki işçileri hedefliyor; aslında, demiryolu grevi ve liderleri Britanya’daki işçileri daha iyi yaşam koşulları için cesaretlendirmekteki rolleri dolayısıyla cezalandırılıyorlar. Ama bu sadece başlangıç. Tribune, başbakanın ofisine sunulan ve bu yasaları ekonominin geri kalanının çoğuna uygulamayı öneren, daha geniş bir opsiyonlar teklifine dair kanıtı gördüğünü açıklayabilir.

Önerilen yasalar korkunç. Buna göre, sendikalar grev boyunca, daha önceden tespit edilmiş ve grevin etkisini ciddi bir şekilde kısıtlayacak bir ‘asgari hizmeti’ garanti edecekler. Ek olarak, şirketler isimlerini tespit edecekleri bir grup işçiyi greve çıkmayı istemiş olup olmamalarına bakılmaksızın çalıştırabilecek. Ve eğer sendikalar bu işçileri grev gözcüsü barikatını geçip çalışmaya teşvik etmezlerse, sendikalar grev eylemi sırasında şirketlerin maruz kalacağı bütün zararlardan sorumlu tutulabilecekler.

Sendikal harekete karşı bu tarihsel tehdide cevap olarak, Artık Yeter, ‘Grev Hakkını Savun’ kampanyası başlattı. Amacı basit: bu yasa girişimine karşı en geniş koalisyonu kurmak ve Muhafazakâr hükümetin bunu yürürlüğe koymasına engel olmak. Bu kampanya protestolar, yürüyüşler, halka, politikacılara ve iş dünyasına yapılacak açıklamalar ve hakları için mücadeleden işçilerin yalnızlaşmasına karşı kitlesel bir grev ile dayanışma hareketi biçimini almayı amaçlıyor.

RMT Genel Sekreteri Mick Lynch ile yasayı ve sadece sendikalar için değil bir bütün olarak demokrasi üzerindeki potansiyel kötü sonuçlarını tartışmak için yan yana geldik.

R.B: Hükümetin yeni sendika karşıtı yasa girişimi açıkça RMT içindeki üyelerinizi ve daha genel olarak da ulaşım işçilerini hedef alıyor. Çalışacak olan işçilerin isimlerinin tespit edilmesi, grevden yana olup olmamalarına bakmadan çalışmaya zorlanacak olmaları, buna uymayan sendikaların ciddi cezalarla karşı karşıya alacak olması grev gözcülüğünü fiilen ortadan kaldırmak için tasarlanmış olduğunu gösteriyor. Bu ülkedeki örgütlü emek için bu tehdidin büyüklüğüne dair değerlendirmeniz nedir?

M.L: Mecburi hizmete benziyor gerçekten. Oylama yapabilirsin, üyelerinin desteğini alabilirsin, ama sonra hükümet ve şirketler belirli seviyede bir hizmetin sürdürülmesi direktifini vererek bunu kırabilirler. Grevden yana olduklarına bakılmaksızın, kimlerin çalışıp çalışmayacağını da onlar tespit edecek.

Bu çok baskıcı bir yasal düzenleme. Bunun anlamı, pek çok durumda grevin muhtemelen etkisiz olacağı ve işçinin bir birey olarak grev hakkının olmadığıdır. Grev gözcüsü bariyerini geçmeyi reddederlerse işten atılabilirler. Ve bu otomatik olarak yasal bir işten atma olacak. Sendikanın buna karşı muhalefeti ise kim bilir ne kadar bir cezaya uğratılmasına neden olacak. Bunun detaylarına dair çalışmalarını yapacaklardır. Etkin bir sendikacılığa karşı büyük bir meydan okuma ve insan haklarımızın bastırılmasıdır.

Maliyet meselesine bakarsak, bu düzenleme sendikal hareketi ortasından bölecek yollardan biri gibi gözüküyor. Hükümet, eğer üyeleri grev gözcüsü bariyerini aşmayı reddederse, sendikaları grev sırasında meydana gelen bütün kayıplardan sorumlu tutmak istiyor. Bu şunu söylemektir: eğer etkin bir sendikacılık yürütmek istiyorsanız sizi iflas ettireceğiz.

Birleşik Krallık’ta, mevcut haliyle, grev yapma hakkı yoktur. Eğer grev kararı alırsan, işyerinin veya bireylerin uğrayabileceği zarardan dolayı yasal süreçlerden muaf tutulma hakkın var. Bu olmazsa, şirketler, “çalışanlarımız bu hafta işe gelmedi, sendikayı mahkemeye veriyoruz,” diyebilirler. Veya birey, “Seni mahkemeye veriyorum, toplantıyı kaçırdım, şu kadar zararım var,” diyebilir. 1913’ten beri böyle bir durumdan muafız. Ama, grev hakkı diye bir hak yoktur. Bir çeşit cezai muafiyettir. Şimdi bu yoldan gitmek istiyorlar, gerçekten tarihi bir durum. Birey olarak işçiden de hakkını alıyorlar, çünkü yasalara uygun bir grev oylaması grevin koşulları gereği iş sözleşmesine karşı gelme hakkını verir. İşyerindeki haklarımıza büyük bir saldırıdır.

Gelecekte, işverenle asgari hizmet anlaşması yapmadığın takdirde yasal bir grev oylaması yapamayacaksın. Grev oylamasını kazanmak çok zorlaşacak. Sendikalar en fazla bir lobi grubu olabilirler, “düşük ücretler hakkında bir yazı kaleme aldık,” filan gibi bir şeyler söyleyebilirsin. Biz, önerilerimizi, her zaman grev kararı alma kabiliyetimizle kuvvetlendirdik. Grev kararı almasan bile, bu hakkının olması, müzakere masasında biraz daha güçlü olmak için sıklıkla yeterli olur. Bu ortadan kalkacak. İşverenler suratımıza gülecekler.

Bu daha başlangıç. Daha fazla yasal düzenleme getireceklerine emin olabilirsiniz. Ulaşım işçileriyle başlamak istiyorlar, özellikle de RMT ile, bizi cezalandırmak için bir mesaj gönderiyorlar. Ama, bunu geçirebilir ve uygulayabildiklerini gösterirlerse, herkese yayacaklar.

“İnsanlar okula, hastaneye gidecekler ulaşım işçileri grev yapamazlar, ama hemşireler ve öğretmenler grev yapabilirler,” demeyecekleri açık.

Kesinlikle. Zaten tasarımlarından belli. Bir dizi yasal düzenleme getirmeyi düşünüyorlardı, ama geçirmek daha zor olabilir ve ekonominin geniş kesimlerine etki edebilirdi. Şimdi RMT’yi düşman ilan etmek mümkün diye düşünüyorlar: bu taslağı geçir, işlerliğini kanıtla, ulaşım sektöründe kullan, daha sonra sağlık, enerji dağıtımı, lojistik ve diğer stratejik olarak önemli sektörlere uygula. Tahmin edersin ki, Muhafazakârlar ve kapitalistler için karşı durulması zor olan çok iyi bir fırsat. RMT ilk hedef, fakat aynı zamanda da deneme tahtası olacağız.

Ama, yasal düzenleme ile ilgili bazı problemleri var. Eğer bir demiryolu sistemi kurmak istersen, örneğin, kısıtlı bir hizmet sunmak istiyorsan bile, tamamen hizmete açman lazım. Dolayısıyla, sinyalciler ve elektrik arzını çalıştıranlar her zaman çalışmak zorunda kalacaklar. Grev yapma hakları olmayacak. Buna mahkemede itiraz edebiliriz, TUC’nin (Sendikalar Kongresi -ç.n.) önerdiği gibi. Ama, nihayetinde sokaklarda itiraz edilmeli, bu kampanyalar gibi ve belki de endüstriyel eylem yoluyla. RMT bunu tek başına yapamaz. Herkesin yanımızda olmasına ihtiyacımız var.

Kazanmak için nasıl bir kampanyaya ihtiyacımız var? Sadece bizim tabanımızı harekete geçirmekten başka bir işe yaramayan, bir başka mutlu-alkışçı sol kanat eylemi bu duruma çare olamaz, değil mi?

Haklısın, bütün bir işçi sınıfına ihtiyaç var, ve geniş olmalı. İşçi Partisi’nin ana gövdesini de içermeli. “Buna ben de katılıyorum,” demeliler. Yasal düzenlemenin durdurulması, hatta geri çekilmesi çağrısını yapmalılar. Ve, şimdiye kadar yapmadıkları bir şey, grev gözcülerini desteklemeliler.

Bunu yapabilecek bir kampanya bir dizi geniş grubu kapsamalı. Kiliseler, camiler, gurdvaralar [Sihlerin toplantı ve ibadet yeri-ç.n.] ve bütün diğer dini gruplara ihtiyaç var. Sivil topluma ve çevrecilerden insan hakları gruplarına kadar bütün diğer kampanya yapan gruplara ihtiyacı var. Sadece kendini bu mücadeleye adamış sendikaların işi olmamalı. “Bu bizim haklarımız hakkındadır,” diyebilmeliyiz. İşyerimizdeki, toplumumuzdaki haklarımızla ve protesto hakkımızla ilgilidir diyebilmeliyiz. Emek gücünü geri çekmeye karar vermek temel bir özgürlüktür.

Eğer buna karşı duramazsak, bütün bu alanlardaki haklarımız için korkarım. İşçi sınıfı olarak geleceğimiz için, ama aynı zamanda da toplumdaki yurttaşlar olarak korkarım. Özgürlüklerin ve hakların şiddetli bir şekilde kısıtlandığı bir toplumda yaşayacağız.

Söylediklerin biraz işçi hareketinin Chartistler ve demokrasi için mücadele sırasındaki köklerine geri gitmesi gibi bir şey. Geçtiğimiz onyıllarda Sağ’ın özgürlük ve haklar üzerinde tekeli var gibiydi. Sendikaların yıllardır paslanmaya bırakılmış bu silahları tekrar ellerine alma zamanı geldi mi?

Evet. Bu ülkede demokrasi çürüdü. Onu profesyonel sınıfa bıraktık ve bu bizim aleyhimize oldu. İşçi hareketi demokrasi kampanyalarından ortaya çıktı. Onun öncüleri evrensel oy hakkına herkesten önce inandılar, orta sınıfın onu ele geçirmesinden önce. Halkın Fermanı [The People’s Charter] geriye çağrılabilir bir parlamento için, gizli oy için, oy hakkının genişlemesi için ve bütün diğer hakları ileri sürdü. Belki bunlar geride kaldı, ama çalışan halk demokratik hakların savunucusudur ve her zaman öyle olmuştur. Sıradan insanlar işyerlerinde, yaşadıkları yerlerde ve toplumda anlamlı kararlar alma hakkına sahip olmalıdır. Bu bize verilmedi.

Bu aynı zamanda güçlerini kaybeden belediyelerin, bölgesel hükümetlerin ve yerel kurumların canlandırılması demektir. Olması gerektiği gibi vergi koyma hakları olmadığı için olması gerektiği gibi zenginliği dağıtma hakları da yok, çünkü her şey merkezi hükümet tarafından kısıtlanmaktadır. Dolayısıyla, İngiltere, Galler ve İskoçya’da ve her yerde gerçekten demokratik hakların devrine ihtiyacımız var. Bu sadece ücret ve çalışma koşullarından öteye bir şeydir: bir yurttaş olarak demokratik sesini hakkını sadece dört yılda bir kurulan seçim sandığından daha çok yolla kullanmak demektir. Sendikalar bunun için vardır, işyerlerinde ve yaşam alanlarında demokrasiyi genişletmek. Bunun için bir tehdit olarak görülüyoruz.

Sendikal hareketin kendisine düşeni yapmaya hazır olduğunu düşünüyorum. Canlandığı kesin. Her seviyede yeni liderlikler var, sadece genel sekreterler seviyesinde değil. İşyeri, yerel ve bölgesel düzeylerde yenilenmiş bir enerji var. Bu olumlu bir durum ve bunu grev oylamalarında görüyoruz. Ama bu daha geniş bir mücadelenin sadece bir parçası.

Sendikalar enerjilerini yeniliyorlar, ama şimdi siyasal tarafa, kültürel tarafa ve geride kalan tamamlayıcı olacak her şeye ihtiyacımız var. Seçtiğimiz politikacılar sadece gözlemci gibi davranıp, ‘ha, bu bayağı enteresan bir durum,’ diyemezler. Dalganın parçası olmalıdırlar, iyileşmenin parçası olmalıdırlar. Bu, her konuda anlaşacağımız anlamına gelmez. İşçi Partisi kendi ajandasını düzeltmeli. Ama, Keir Starmer ve liderlik bu giderek büyüyen değişim hareketini tanıdığını ve ücretlerin arttırılması, gıda yoksulluğu, konut ve vergilendirme taleplerimizi anladıklarını göstermeli.

Sendikalar politikacıların bize doğru gelmesini ve inandıklarımızı konuşmalarını sağlamalı. Bu ise üzerinde konuştuğumuz kampanyaları kazanmak demektir. Ücret ve çalışma koşulları taleplerimizi kazanmak demektir. Ama aynı zamanda demokrasi hakkındaki argümanımızı ve toplumumuzun geleceğini kazanmak demektir.


Ronan Burtenshaw Tribune Magazine’in editörüdür.

Mick Lynch grevdeki RMT’nin (Demiryolu, Denizcilik ve Ulaşım İşçileri Sendikası) Genel Sekreteri’dir.

[Tribune Magazine’in 16 Ocak 2023’te yayımlanan 16. sayısındaki İngilizce orijinalinden Sevil Kurdoğlu tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]

Kaynak: Sendika.Org
  • Hakkımızda
  • Künye

 

Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…