Fransız feminist Odette Laguerre’in 1905’te yazdığı kitapta kullandığı ‘Feminizm bir adalet feryadıdır.’ cümlesini kendini ‘İlk feminist aktivist Ermeni Kadını’ olarak tanımlayan Hayganuş Mark da kullanır. (1-2)
7-8 yıldır okumalarımı kadın yazarlar üzerinden yapıyorum. Özellikle Fransızca okumalarımı. Her toplumda kadının saklı bir tarihi olduğunu gördükçe, her yeni bilgiye ulaştıkça merakım artıyor. Bu yazımda sizlerle paylaşacağım bilgileri, iki akademisyen Lerna Ekmekçioğlu ve Melisa Bilal’in ortak çalışması olan ‘Bir Adalet Feryadı, Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar 1862-1933’ adlı kitaptan çokça faydalanarak derledim. Kendilerine bu vesileyle teşekkür etmek isterim.
Marguerite Durand 29 Ekim 1904’de bir mitingde yaptığı konuşmada şunları söyler : ‘Bir Madam Curie Radium’u bulabilir… Lakin kanuna göre evindeki eski koltuklardan birini satmak için yetersizdir. Bunu yapabilmesi kocasının iznine bağlıdır. O’nun kocası bir bilimci… ….Bir embesil de olabilirdi…’ (2)
Osmanlı’da Ermeni kadın hareketinin çıkış noktasında bu bakış açısının çok büyük rolü olduğunu görüyoruz. Kadının; söz hakkı, eğitim hakkı talepleri, toplumsal yaşamda görünür olması isteği bir ‘Adalet Feryadı’ olarak dile getirilmeye başlandığı bu döneme damgasını vuran beş aktivist, yazar, gazeteci, eğitmen Ermeni kadının öne çıktığını görüyoruz.
İlk Ermeni kadın gazeteci Elbis Gesaratsyan’dır. (1830,İstanbul-1911, Kahire) İstanbul’da yayımlanan ilk kadın dergisinin editörü. 1862’de çıkardığı Gitar dergisini, dönemin yazarlarının şiddetli saldırıları sonucu yedi sayı sonra kapatmak zorunda kalmıştır.
‘Her bireyin kendi haklarını ve görevlerini bilmesi ve bunları meşru olarak kullanmaya çabalaması gerektiği reddedilemez bir yasadır.’ Der. Sırpuhi Düsap (1841, İstanbul-1901, İstanbul) Babası, O bir yaşındayken ölen Düsap, kadınların eğitim haklarının ateşli bir savunucusu olan annesi Nazlı Vahan tarafından yetiştirilmiştir. Nazlı Vahan, 1859’da Surp Hıripsimyants Kız Okulu’nun, 1864’de Ağkadakhınam Dignants Ingerutyun’un (Fukaraperver Kadınlar Cemiyeti) kurucusu oldu. Annesinin faaliyetleri sayesinde Düsap toplumsal sorunlara duyarlı, bilinçli bir genç kadın olarak büyüdü. Ermeni Edebiyatı’nın ilk kadın romancısı ve ilk feminist yazarı oldu.
Romanları Mayda 1883’de , Siranuş ve Araksiya ya da Mürebbiye 1884’de yayımlandı.
‘Ermeni çevrelerinde de kadınların yazması ahlaksızlık damgasını beraberinde getiriyordu. Yazmak uygunsuz bir davranıştı; kadın için kural olan erdemi, yani, sessizliği ihlal ediyordu. Bu nedenle, kadınlar sessizlik emrini kırabilmek için, kendilerine kamusal alana giren başka kadınlardan örnekler arıyorlardı. Bu örneği tarihçi Yeğişe ve Ğazar Parbetsi’nin yazdıklarında buldular. ‘M.S. 450-451 yıllarında Vartan Mamigonyan’ın Pers İmparatorluğu ile yaptığı savaş sonrasındaki tüm acılarına ve zorluklara rağmen, şehit Prenslerin eşleri saraylarında ağlayarak vakit yitirmiyorlardı. Tarih özellikle Hımayag Mamigonyan’ın karısını yazar; O; yası simgeleyen başörtüsü başında, yoksul evlerinin kapılarını bizzat çalıyor, cahil anne babaları çocuklarını okula göndermeye ikna ediyor ve eğitim faaliyetlerinin başına geçiyordu.’
Sibil-Zabel Asadur (1863, İstanbul-1934,İstanbul) bunu konuşmalarında dile getirir.
‘Kadının kamusal rolüne itirazları aşmak için, kadınların siyasete katılımını Ermeni tarihinden güçlü kadınları örnek vererek meşrulaştırır.’ 8. Yüzyıl’da Ermenistan’da bir müzik okulu açan Sünik’li Istepan’ın kız kardeşi Sahagatukhd’u, okullar açmak için Ermenistan’ın en ücra köylerine giden Şuşan Bahlvuni’yi, 11. Yüzyıl’da Kral I. Aşot’un kızı, Sünik prensinin annesi Maryam’ı anlatır. Anlatmakla kalmaz, bu tarihi kişiliklerin izinden yürür. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki en büyük iki kadın örgütü olan Tıbrotsaser Dignants Ingerutyun(Okulsever Kadınlar Cemiyeti) ile Azkanıver Hayuhyats Ingerutyun’ da (Milletperver Ermeni Kadınlar Cemiyeti) çalışmaya başlar.
Bunlardan ilki Ermeni Vilayetler’inde çalışmak üzere kadın öğretmen yetiştirmeyi, Sibil tarafından 1879’ da kurulan ikincisiyse taşrada Ermeni kızlar için okullar açmayı amaçlıyordu. Beş yılda 35 okul açtığı söylenir. Tümüyle gönüllülük esasıyla, üyelik ve bağışlarla sürdürülür bu çalışmalar. Sibil bu cemiyeti kurduktan sonra sekiz yıl taşrada öğretmen olarak çalışır. Bir Kızın Kalbi adlı romanı 1891’de, 10 Temmuz 1899’da da Nor Gin (Yeni Kadın), Masis, no:13-14’de yazıları yayımlanır.
Zabel Yesayan (1878, İstanbul- 1934, ? )
Yesayan 1895’de Paris Sorbonne’da edebiyat ve felsefe derslerini takip eden, Osmanlı’da üniversiteye giden ilk Ermeni kadındır. ‘Feminist bilinçleri için annelerine teşekkür eden Düsap ve Hayganuş Mark’ın aksine, Yesayan dünya görüşünün şekillenmesinde babasının son derece önemli eğitici etkisini ve onun ruhu ve aklı üzerindeki belirleyici rolünü birçok kez vurgular.
24 Nisan 1915’de ölüme gönderilen Ermeni aydınların listesinde adı olan tek kadındır.
Bir hastahanenin doğum odasında gizlenerek ölümden kurtulur.’
Rene Ghil’in Paris’te yayımladığı Ecrits Pour L’Art’ın yayın kurulunda yer aldı.
İstanbul’da yayımlanan Aztag (Faktör) haftalık gazetesinin, 1925-1929’da Paris’te yayımlanan Yerevan (Erivan) dergisinin editörlerinden biri oldu.
1903-1904 yıllarında henüz bir kadın dergisi olmayan Dzağig’in ve 1911’de NewYork’ta yayımlanan Arakadz’ın ‘Kadın Köşesini’ yönetti.
1909 Adana Katliamından sonra Ermeni yetimlere yardım örgütleme faaliyetleri içerisindeydi.
İki çocuğuna ve eşine hasret, uzak diyarlarda yetimhaneler kurmak, mültecilere yardım etmek için çalıştı. (1917 Bakü, 1918 Kilikya, İskenderiye, Kahire, Beyrut.)
‘Kadın sadece eğitimle özgürleşemez. Toplumsal değişim de birlikte olmalıdır.’ diyen Zabel Yeseyan’ın bilinen beş kitabı bulunmaktadır. (7)
Yeseyan 1942-43 yılında Sovyet rejiminin yolladığı Sibirya’dan bir daha geri dönmedi.
Akıbeti bilinmiyor.
Hayganuş Mark (1885, İstanbul-1966, İstanbul) Gazetecilik, Mark’ın kadınlık davası için mücadele etmekte seçmiş olduğu araçtır.
14 yıl boyunca aralıksız yayımladığı Hay Gin (Ermeni Kadın) dergisinin editörlüğünü yapar. (1919-1933)
Hay Gin’deki yazıları aracılığıyla ve sosyal hayatta aktif olarak Ermeni Toplumun’daki kadının rolünün değişmesi, kamusal alanda görevler alarak görünür olabilmesi için çalışmış önemli feminist kadın figürlerinden biridir.
1856 Hatt-ı Hümayun’un (Islahat Fermanı) ilanından sonra, 1860 yılında Ermeni Milleti’nin Anayasası yazılır ve kendi iç yönetiminin yetkisi ‘Umumi Meclis’ e verilir. Hayganuş Mark bu meclislere kadın üyelerin de alınması için taleplerde bulunur ve mücadele eder.
1907’de eşiyle İzmir’e gider. Bunu ‘İstanbul’dan sonra Ege kıyıları da ilk aktif feminist Ermeni kadınıyla tanıştı.’ Diye ifade eder.
‘Bir kadın olarak yüklendiğim sorumlulukların altında ezilirken, bunun karşılığında bana verilen haklar yok denecek kadar azdı. Feminizmin bir adalet feryadı olduğuna iyiyden iyiye inanmıştım. Hakları istemek çocukluk olacaktı, onları kendi ellerimle almalıydım. Temel ilkem bu oldu.’
Kısaca hayatlarını özetlediğim bu beş Ermeni kadından Gesaratsyan’ın , içinde mücadeleye başladığı Ermeni Toplumu’nun tepkileri ile Hayganuş Mark’ın mücadeleyi devam ettirdiği Ermeni toplumunun tavrının aynı olmadığını görebiliyoruz.
Elbis Gesaratsyan 1862’de maruz kaldığı baskılardan ötürü 7 sayı çıkarabildiği Gitar dergisini kapatmıştı. Oysa 1900 lerden sonra Hayganuş Mark’ın Dzağig’de kadın adlarıyla yazı yazarak kendisine destek olan Ermeni erkek aydınlarına teşekkür ettiği konuşmasında şunları söyler:
‘Çağdaşlarıma bir saygı belirtisi olarak itiraf etmeliyim ki, erkekler tarafından Düsap ve Gesarastyan’a çıkartılan zorluklar benim karşıma çıkmadı. Aksine, dönemin en seçkin aydınları etrafımda toplandılar, kadın kılığına girip(!) mükemmel bir işbirliği sergileyerek kendi cinslerine karşı mücadele verdiler.’ Daha sonra çıkardığı Hay Gin için aldığı desteği de şu sözlerle ifade eder: ‘Hay Gin Ermeniler’in dini ve idari liderlerinden aldığı destekle yalnızca İstanbul’da değil, Okyanusya’da, Japonya’da, Hindistan’da Ermeni kadınının veya erkeğinin olduğu her yerde okunuyordu.’
Ermeni Kadın Mücadelesi’nin başladığı Gesarastyan’ın dönemiyle, Mark’ın yaşadığı dönemdeki toplumun evrildiği noktaya baktığımızda Zabel Yeseyan’ın sözündeki tesbitin ne kadar yerinde bir değerlendirme olduğunu görüyoruz. Ne demişti Yesayan? ‘Kadın sadece eğitimle özgürleşemez. Toplumsal değişim de birlikte olmalı.’ Hayganuş Mark’ın Ermeni erkek aydınlarından gördüğü destek bu bağlamda değerlendirilebilecek, toplumun dönüşmesine dair önemli bir örnektir.
Feminist Ermeni Kadın Hareketi özellikle kız çocuklarının eğitilmesinin bir toplumu dönüştürmek için anahtar olduğunun bilincinde, bu hedef doğrultusunda hizmet edecek cemiyetleri kurup, okulları açarak bunu başarmışlardı. Ne yazık ki bu Ermeni kadınının ve dolayısıyla Ermeni Toplumu’nun kültürel, sosyal ilerleyişi 1915’deki soykırımla kesintiye uğradı. ‘Kesim’ sonrası doğan kız çocukları hiç okula yollanmadı. Birinci neden; tarihi Batı Ermenistan coğrafyasında okulların tümü kapatılmış, yakılıp yıkılmıştı. İkincisi ise ailelerin yaşadığı, Ermeni kızlarının Müslüman komşular tarafından kaçırılmaları korkusuydu. Kızlarını koruma isteğinden ötürü, kız çocukları devlet okullarına yollanmadılar.
Sadece; Avrupa’nın gözü önünde olduğu için Istanbul’daki Ermeni okullarına dokunul(a)mamıştı.
1915’den önce Anadolu’daki Ermeniler’in eğitimde geldiği düzeyi göstermesi bakımından Hagop Mıntzuri’nin anlattıkları önemlidir.
‘Armıdan’da doğdum. Erzincan’a bağlı 70 haneli bir köydü.Doğum tarihim 1886’nın 16 Ekim’idir. İki Armıdan vardı.Büyüğü on dakika ötede, 300 haneliydi. Ben küçüğündenim. Benim Armıdan Fırat’ın sol kıyısında, Dersim Dağları’nın, başka deyişle Munzur Dağları’nın karşısındaydı. İlköğretimim köyümün okulundandır. Köyden buraya (İstanbul’a) geldiğimde, şimdiki beşinci sınıfı bitirenlerden daha çok Fransızca biliyordum.’ ‘…… Şunu da söyleyeyim ki eğitim ve kitaplar da parasızdı. Kilise’nin tarlalarının ürünleriyle karşılanırdı.’ (4)
Osmanlı Ermeni Toplumu kendi iç dinamikleri olan yapısıyla, özellikle Apostolik Ermeni Kilisesi’nin laik, dini topluma baskı aracı olarak kullanmayan, eğitimli, birkaç dil bilen din adamlarının tutumları, kadının özgürleşme, toplumda görünür olma, söz hakkı, meslek edinme talepleriyle, kadına dayatılan roller reddedilerek çıkılan bu yolda, kendilerine katılan Erkek aydınların da desteğiyle belli bir aşama kaydeden Ermeni Kadın Mücadelesi bilinen tarihi ve politik nedenlerle birkaç kuşaklık kesintiye uğradı.
İstanbul’da bu yıl yapılan Ermeni Vakıflar’ı seçimlerinde aday listelerinde kadınları görmek, bütün bu tarihi arka plan bağlamında değerlendirdiğimde çok sevindiriciydi. Konuşmalarını dinlediklerim; eğitimli, yabancı dil bilen, kültürlü kadınlardı. İstanbul’daki Ermeni kadını Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğmuştu. Hemcinslerinin yüzyıllarca verdiği var olma mücadelesinin yeni meyveleriydi onlar… Yolları açık olsun…
Dergi için benden bir ‘Ermeni kadın kahramanını’ anlatmam istendiğinde, yazıya evet ama sadece birini kahramanlaştırmaya hayır dedim. Bu yazımda, ulaşabildiğim kaynaklardan faydalanarak bunu yapmaya çalıştım. ‘Kahraman’ seçimine hayır dedim çünkü bir topluma örnek olan öncüler vardır evet, her değişim hareketinde bunu dile getirip, ezberleri bozan ‘Fırına giren ilk ekmek’ misali yananlar vardır evet… Bu öncülerin yanında adlarını bilmediğimiz, bireysel hikayeleri unutulmuş kadınlar da vardır. Biliyorum… Biliyorum çünkü soykırımdan sonra Dünya’nın dört bir yanına savrulan Ermeni Halkı’nın gittiği her ülkenin, yaşadığı her şehrinde Kilise-Okul-Dernek üçlü kültürünü yaşatmaya devam eden bu toplumun yeniden var olmasında Ermeni kadınının isimsiz kahramanları öyle çoktur ki…
Her kilisenin; bir çocuklar bir de yetişkinler için ‘dört sesli’ iki korosu vardır.
Ermeniler için Kilise aynı zamanda bir sosyalleşme alanıdır. Okulda Hayeren (Ermenice) öğrenilir.
Her okulun aynı adı taşıyan derneğinde, o okuldan mezun gençler, kültürel ve sportif aktiviteler için bir araya gelirler. (Tiyatro, müzik, resim, satranç, folklor, dans.)
İşte bütün bu çalışmaların yaşama geçirilmesinin her aşamasında Hay (Ermeni) kadınlarının isimsiz kahramanlarının emeği büyüktür.
Çamur derya yerlerde ‘Teneke Palace’ larını, Ermeni Kültür Evleri’ni inşa edip, bu kurumlarda gönüllü çalışanların çoğu kadınlardır. (5)
Günümüzde, yeryüzüne yayılmış geniş çaplı örgütlülüğüyle Mavi Haç (Kızıl Haç’ın Ermeni versiyonu) yoksula, öğrenciye, çocuklara, muhtaca yardım etmek için kurulan ve çalışanlarının tamamı Ermeni kadınlardan oluşan yapısıyla buna çarpıcı bir örnektir.
Yüzyıllarca boyunduruk altında yaşadıkları Osmanlı döneminden edindikleri ‘ kendi başının çaresine bakmak’ alışkanlığıyla, kurumsallaşmada sürekliliği, organizasyonda başarıyı, arada çıkan egolarının kölesi, kişisel çıkar peşinde koşan çürük elmaları eleyerek, yoluna devam etme becerisini gösterebilen toplumun bu başarısında Ermeni kadınının oynadığı rolü buraya özellikle not düşmek boynumuzun borcudur.
Son söz olarak şunları söylemek isterim; Bir avuç kadının kurup, çalıştığı, onlarca cemiyette yaptıkları çalışmalardan ve elde ettikleri sonuçlardan alınacak örnek ve çıkarılacak derslerimiz olduğunu görüyoruz. Okul yapmak, o okullarda eğitim verecek kadın öğretmenleri yetiştirmek, yetimlere, yoksullara sahip çıkıp yardım eden işlevsel kurumları oluşturmak övgüyü, takdiri hak eden çalışmalardır.
Buldukları yol ve yöntemlerle kadınları eğitip, özgürleştirirken, Ermeni toplumunu da değiştirip, dönüştürmeyi başardılar ve yeryüzünün dört bir yanında bunu yapmaya devam ediyorlar.
Kadın mücadele tarihine Türkiye genelinde baktığımızda, kitaptaki bir tesbiti not düşmek gereği duyuyorum: ‘Türkiye’deki kadın süreli yayınlarının bütünlüklü bibliyografyalarında Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Türkçe olmayan dillerde yayımlanmış kadın süreli yayınlarını içermezler.’ Müslüman-Türk kimliği dışındakileri yok sayan bu yaklaşımdan en büyük zararı Türk toplumunun gördüğünü düşünüyorum.
Sol mücadele tarihi Paramazlar yok sayılarak, tiyatro, opera, mimari gibi sanat dallarında Ermeni bireylerin katkıları, varlıkları yok sayılarak yapılan resmi tarih yazımının sebep verdiği zararlardan biri şudur; ailelerinden kalmış mirası kaybetmiş, herşeye sıfırdan başlamak zorunda bırakılan çocuklara benzedik. 1800’lerin ikinci yarısında başlayan kadın mücadelesindeki kazanımların, yöntemlerin, geliştirilen fikirlerin bizlere aktarılmasının uğradığı yüzyıllık kesintiyle, Türkiye coğrafyasında yaşayan kadınların herşeye sıfır noktasından başlamak zorunda kalmaya mahkum edilmelerinin yarattığı gecikmenin kayıplarını konuşmamızın zamanı gelmedi mi?
İngiltere, Fransa, Latin Amerika vs. Dünya’daki tüm işçi, kadın, sol mücadele tarihini, bu kavga ve direnişlerdeki figürleri ezbere bilirken, bu topraklarda mücadele vermiş Ermeni, Rum, Kürt, Çerkes kadınlarının hikayelerini öğrenmenin zamanı gelmedi mi?
Türkiye coğrafyasında verilen kadınların hak arama mücadelesini etnik hiyerarşiye kurban vermekten vazgeçmenin zamanı gelmedi mi?
Kadın mücadelesinin, tıpkı sınıf mücadelesi gibi evrensel bir kavga olduğunun ayırdına varıp, bu etnik hiyerarşi kıskacından kurtulma yeteneğini gösterebilecek miyiz?
Bu tehlikeli tuzaktan kurtulup, sadece İNSAN-KADIN kimliğimizle tüm yeryüzü için ‘Adalet Feryadı’ atmayı becerebilecek miyiz?
Tarihin her döneminde yeryüzünün her köşesinde, her dilde, her inançta mücadele veren, haksızlıklara direnen, başkaldıran, zulme boyun eğmeyen ‘Adalet Feryadı’ atmaya devam eden tüm kadınlara selam olsun diyebilecek miyiz?
27. 03. 2023
Dip Notlar:
1-Bir Milleti Diriltmek, Lerna Ekmekçioğlu (Aras Yay.)
2-Odette Laguerre, Feminizm (Bfm)
3-Bir Adalet Feryadı, Lerna Ekmalçioğlu- Melissa Bilal (Aras Yay.)
4-İstanbul Anıları, Hagop Mintzuri (Aras Yay.)
5-Les Armeniens D’Alfortville, Arşaluys Sarkisyan
6-Nehrin akışına göre , Armıdan Fırat’ın sağ kıyısındadır.
7-Zabel Yesayan Eserleri:
1911- Averagnerun Meç (Yıkıntılar Arasında)
1914- Yerp Aylevs Çen Sirer (Artık Sevmediklerinde)
1917- Mı Hokevarkı (Bir Halkın Son Nefesi)
1917- Verçin Pajagı (Son Kadeh)
1922- Hokis Aksoryal (Ruhum Sürgünde)
Bu yazı ilk olarak Alevilerin Sesi dergisinde yayınlanmıştır.
Kaynak: Gazete Davul
Başka Bir Denizli… Başka Bir Ülke… Başka Bir Dünya… MÜMKÜN…